Moleküler Biyoloji ve Genetik
YAŞLILIK DEĞİL İKİNCİ ERGENLİK
“Yaşlanmanın Geleceği” isimli raporda araştırmalar; insanların artık geçmiş nesillerden daha uzun yaşayacağına işaret ederken, bu ekstra yıllar pek çok soruyu da beraberinde getiriyor: Nasıl sağlıklı kalabiliriz? Yaşlılığımızı nerede geçirmeliyiz? Bize kim bakacak?
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de daha ‘yaşlı' bir topluma doğru yol alınırken, nasıl daha iyi ve daha kaliteli yaşayabileceğimize dair soruların yanıtları giderek daha çok önem kazanıyor. Sağlıklı yaşlanmak ve dolu dolu yaşamak hepimizin ortak beklentisi haline geliyor. Daha iyi bir yaşam ve yaşamın her döneminde sağlık için çalışan Pfizer; daha uzun ve sağlıklı yaşayan bir toplum hedefi etrafında, küresel ölçekte yürüttüğü “Get Old” projesi kapsamında önemli bir rapora imza attı.
Günümüzde insanlar her zamankinden daha uzun yaşıyor. Amerikan Nüfus Bürosu'nun sağladığı verilere göre 2014-2015 arasında 65 yaş ve üstü nüfus 1 milyondan fazla arttı ve büyük ölçüde hastalıklara karşı koruma ve tedavi standartları sayesinde, düzenli bir hızda artmaya da devam ediyor. Bugün hayatta olan insanların büyük bölümünün 70'li yaşlarını görmesi bekleniyor. 2030'a gelindiğinde ulusal yaş ortalaması 80 olabilecek. Peki, 80 hatta 100 yaşına kadar yaşamaya hazırlıklı mıyız? Kişisel olarak da, toplum olarak da bu fazladan 10, 20, hatta 30 yıllık yaşamın nasıl olabileceğini öngörmek için bir fırsatımız ve sorumluluğumuz bulunuyor.
Yaşlanma nedir?
Genel kanının aksine, “Yaşlılıktan ölmeyiz”. Yaşlanma tek bir durumdan ziyade, sürekli çoğalan hücrelerimizdeki birbiriyle bağlantılı bozulmaların sonucudur. Vücutta zaman içinde bozulduğu bilinen dokuz süreç vardır. Bu “Yaşlanma Belirtileri” kalp hastalığı ve kanser gibi sistem çöküşlerinin yanı sıra; mobilitenin azalmasından bellek kaybına, bir dizi sağlık sorununun da yolunu açar. Araştırmacılar yaşlanmayı daha iyi anlamak için hücre ve moleküler düzeyde gerçekleşen belirli süreçleri incelediler. 2013'te yayınlanan sonuçlarda yaşlanmaya katkıda bulunan genetik ya da çevresel etkilerin olduğu dokuz özellik belirlendi.
Yaşlanmanın 9 Belirtisi
- Genom İnstabilitesi: Yıllar geçtikçe DNA zincirlerinin hasar görmesi.
- Besin Algılamasının Bozulması: Zaman içinde gerçekleşen mutasyonların hücrelerin alınan besinleri tanıyıp yanıt verme yetisini etkilemesi.
- Telomer Yıpranması: DNA'daki kromozomların ucunda yer alan moleküllerin aşınması.
- Hücresel Yaşlanma: Normalde ikiye bölünüp büyümeye devam eden hücrelerin bölünmeyi bırakıp ölmesi.
- Epigenetik Değişimler: DNA'dan genlerin işlevlerine yardımcı olan epigenetik yapıların hasar görmesi.
- Kök Hücre Yetersizliği: Vücudun beyinde, karaciğerde, deride ve başka yerlerde önemli ve özelleşmiş hücrelere dönüşen proto-hücreleri yeterli miktarda üretmeyi bırakması.
- Proteostaz Kaybı: Proteinlerin işlerini yapması için gereken süreçlerin bozulması.
- Hücrelerarası İletişimin Değişmesi: Enflamasyon nedeniyle, hücrelerin birbirlerine gönderdikleri kimyasal sinyallerin engellenmesi.
- Mitokondrilerin Düzgün Çalışmaması: Hücre içindeki enerji üreten bölüm olan mitokondrilerin bozulmaya başlaması.
Yaşlanma hızında genler mi, yoksa yaşam tarzı mı daha etkili?
Hücrelerinizin yaşlanma belirtileri gösterip göstermediğini medikal bir tahlille anlayabilirsiniz. Duke Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Departmanından Doçent Dr. Daniel Belsky, yaşam tarzının da aynı derecede önemli bir gösterge olduğunu belirtiyor. Sıklıkla bazı faktörler yaşlanma sürecinin normalden daha hızlı ilerlemesine yol açabiliyor. Dr. Belsky, “Sonuçta genler yaşlanma hızını belirleyen pek çok faktörden yalnızca biri. Nasıl bir yaşam sürdüğünüz muhtemelen daha ağır basıyor” diyor.
DNA zincirlerindeki kromozomların ucundaki moleküller olan telomerlerin, kişinin kalan ömrünün göstergesi olduğu kanıtlanmış durumda. Sağlığı kötü durumda olan, ya da hayatta kötü tercihler yapan kişilerin telomerleri çoğu zaman daha kısa oluyor. Öte yandan, bu kişilerin ileri yaşlarda sağlık problemleriyle karşılaşma olasılığı da daha yüksek. Neyse ki olumlu yaşam tarzı değişiklikleri yaşlanmayı yavaşlatabiliyor.
Yaşlanmayı hızlandıran etkenler
SİGARA: 40 yıl boyunca günde bir paket içmek ömrünüzden yedi yıl götürebiliyor.
STRES: Uzun süre stres etkenleriyle yaşamak erken yaşlanmaya yol açabiliyor.
OBEZİTE: Vücutta fazla yağ, hücrelerin yaşlanma sürecini hızlandırabiliyor.
HAREKETSİZLİK: Hareketsiz bir hayat sürenlerin hücresel düzeyde yaşlanma hızı artıyor.
BESLENME: Kilonuz ne olursa olsun, yaşlanma sürecini yavaşlatmak için sağlıklı beslenme büyük önem taşıyor.
TOKSİK ORTAMLAR: Örneğin, egzoz dumanları içinde çalışan trafik polislerinin telomerleri normalden daha kısa.
Uzun yaşamın formülü de kişiye özel
Hepimiz farklı hızda ve farklı şekillerde yaşlandığımızdan, yaşlanmanın işaret ve belirtilerinin yönetimi herkes için aynı olmayacaktır. Bugün bunu tıpta da görüyoruz: Bazı insanlar bazı ilaçların yan etkisini görürken, diğerleri görmüyor, ya da ilaçları farklı hızlarda metabolize ettiklerinden daha yüksek veya daha düşük dozlarda kullanmaları gerekiyor. Aynı durum ömrümüzü uzatmaya yardımcı olmayı vadeden diğer tedavi ve uygulamalar için de geçerli. İşte bu noktada hastalıklara karşı korumada ve tedavide, kişinin genetik yapısına ve içinde yaşadığı çevreyle yaşam tarzına duyarlı ve yeni gelişen bir yaklaşım olan hassas tıp devreye giriyor. Tedaviler bu faktörleri göz önünde tutarak yalnızca belirli hasta gruplarına örneğin genetik yapısı benzer olanlara uygulanıyor, ancak daha etkili olabiliyor.
Bağımsız yaşlanmak mümkün mü?
Çoğumuz yaşlının “Artık eskisi gibi hareket edemiyorum” dediğini duymuşuzdur. Bu fiziksel sınırlamalar yaşlanma denen biyolojik sürecin doğrudan sonucudur ve çoğu insanın yaşlılıkla ilgili en korktuğu şey de budur. 2017'de yapılan bir ankette 30 yaş üstü Amerikalıların yüzde 63'ünün yaşlandıkça hareket kabiliyetleri ve bağımsızlıklarını kaybetmekten korktukları ortaya çıkmıştır.
Bu korkunun listenin en başında yer almasına şaşmamalı: Hastalık ya da düşme gibi travmatik bir olay herkesin başına gelmeyebilir ancak fiziksel yaşlanmadan kimse kaçamaz. Duyusal bozulmanın yanı sıra, kas ve kemik kütlesindeki kayıplar yataktan kalkmaktan torunlarla oynamaya kadar her şeyi zorlaştırabilir. 65 yaş üstü yetişkinlerin yüzde 50'ye yakınında artrit gelişir ve bir şeyleri tutmayı, merdiven çıkmayı zorlaştırır. Araştırmalar mobilite azaldıkça kişilerin toplumdan uzaklaşma, kronik hastalıklara tutulma ve yaşam kalitesinin düşmesi olasılığının arttığını gösteriyor. Yaşlı yetişkinlerin yaklaşık yüzde 14'ü kendilerini sosyal açıdan soyutlanmış hissettiklerini bildiriyorlar.
Öte yandan, yaşlanma karşısında çaresiz de değiliz. Araştırmalar önlemler almanın hareket kabiliyetimizi sürdürmemize yardımcı olabileceğini gösteriyor. Örneğin güç arttırıcı egzersizler sarkopeni olarak bilinen kas kaybıyla mücadeleye yardımcı olabiliyor. Bir çalışmada doksan yaşın üstündekilerde sekiz haftalık direnç egzersizleri sonrasında kas gücünün yüzde 174 ve yürüme hızının da yüzde 48 arttığı görüldü. Kemik kaybı, osteopeni ve osteoporoz da doğru beslenme ve egzersizle yavaşlatılabiliyor ve hatta ilaçla bir ölçüde önlenebiliyor.
Yaşlılıkta hem rehabilitasyona, hem de hareket kaybının önlenmesine öncelik verilmesi iyi yaşlanmada kritik rol oynuyor. Hareket kaybı yaşansa bile, bunu tıpkı bir yaralanma gibi ele almamız gerekiyor. Tüm hareket kayıpları geri çevrilebilir olmasa da, bazıları belli bir ölçüde tedavi edilebiliyor: Engellilik nedeniyle (banyo yapmak, giyinmek veya yürümek gibi) temel işlevleri yerine getiremeyen 400'den fazla yaşlı üzerinde yapılan bir çalışmada, yüzde 80'inin rehabilitasyonla bir yıl içinde bu işlevleri geri kazandığı ortaya çıktı. Bu grubun yüzde 50'si bu bağımsızlığı en az altı ay daha korudular.
Alzheimer ve demans konusunda ilerleme kaydediliyor
Çoğu kişi fiziksel hareketliliğin kaybıyla ilgili endişelerin yanı sıra, yaşlılıkta zihinsel becerilerini kaybetmekten de büyük endişe duyuyor. Hafızanın ve net düşünebilme yetisinin bozulmasına neden olan ilerleyici beyin hastalığı demans, yaşlılıkla bağlantılı en yaygın kronik hastalıklar arasında yer alıyor. Ancak yaygınlığına rağmen, demans konusunda halkta bilgi ve bilinç eksikliği bulunuyor. Çoğu kimse en yaygın görülen demans türü olan alzheimer'i bilse de, demansın başka pek çok türü daha var.
Günümüzde demansın tüm türleri geri çevrilemeyen ve semptomları zaman içinde kötüleşen bir seyir izliyor. Bilim demans türlerine karşı ilaçla tedavi arayışını sürdürürken, araştırmacılar hâlâ ilaçla neyi hedef alacaklarını tam olarak bilemiyor. Öte yandan, güncel çalışmalar ilerleme vadediyor. Son zamanlarda araştırmacılar demansla bağlantılı belirli inflamasyon türlerinin genetik nedenleri olduğunu ve bunlardan bazılarının doğumdan önce saptanabildiğini keşfetmişlerdir.
Yaşlılık değil ikinci ergenlik
1935'te ABD'de emeklilik yaşı 65 olarak belirlendiğinde ABD'de ortalama ömür beklentisi yalnızca 61 yıldı. O zamandan bu yana ortalama ömür beklentisi dünya genelinde onlarca yıl uzamış olmasına rağmen, bizler emeklilik ve sonraki yaşamdan bahsederken hâlâ 80 yıl önceki aynı sözleri kullanıyoruz. Oysa Illinois Üniversitesi’nden Dr. Rick Gorvett, insanlar daha uzun yaşadıkça iş-yaşam döngüsüne olan yaklaşımımızın da değişebileceğini söylüyor. Gelecek planları yaparken kendinize şu soruyu sormanın zamanı gelmiş olabilir: Onlarca yıl uzayacak olan aktif yaşamınızda ne yapacaksınız?
Bu durumda bazı insanlar, kaçınılmaz olarak daha uzun çalışacaktır. ABD Çalışma İstatistikleri Bürosu'na göre, ABD'de bu eğilim daha şimdiden başladı. Uzun yaşam araştırmacısı Dr. Alex Kalache'ye göre, bazı kişiler de yepyeni hobilerin ve kişisel ilgi alanlarının peşine düşecek ve 50 ile 75 yaşları arasında “ikinci ergenliğini” yaşayacak. Dr. Kalache, “Tıpkı savaştan sonraki neslin çocuklukla yetişkinlik arasında yeni bir alan yaratması gibi, insanlar ‘yaşlanmak’ yerine, katkıda bulunmanın yeni yollarını bulacaklar. Hayatın ileri evreleri en az öncekiler kadar, hatta daha da verimli olabilir. Yaşlanma dünya genelinde herkesin ortak paydasıdır. Daha uzun ve sağlıklı yaşamak yaygınlaştıkça, hepimiz insanlık tarihinde kaydedilen bu en büyük ilerlemelerden birinin sağladığı sevinçleri, zorlukları ve dersleri paylaşmanın yollarını bulacağız.”
Emeklilik sonrasında günlük amaçlar bulmak yaşam kalitesini artırıyor
Tam zamanlı çalışan insanlar için hiçbir şey yapmamak harika bir fikir gibi görünebilir. Ancak emeklilik sonrasında ve yaşlandıkça, günlük bir amacın olması iyi yaşlanmanın temel bir unsurudur. 2017'de yayınlanan bir çalışmada kişinin fiziksel sağlığıyla bir amaç sahibi olması arasında doğrudan bir ilişki olduğu bulundu. Çalışmada 4.000'den fazla kişide fiziksel yaşlanmanın iki yaygın işareti ölçüldü. Zayıflayan kavrama ve daha yavaş yürüme hızı. Araştırmacılar bir amaç sahibi olanların kavramalarının zayıf olması olasılığının yüzde 13 ve daha yavaş yürüme olasılığının ise yüzde 14 azaldığını gördü. Bir amaç sahibi olma ve bununla bağlantılı pozitif etkiler kişiden kişiye büyük oranda değişiyor.
Southern California Üniversitesi'nden bilim adamı Paul Irving'in Milken Enstitüsü'ndeki ekibiyle 2016 yılında yayınladığı “Amaç Sahibi Olarak Yaşlanmanın Gücü” isimli raporda, amaç sahibi olmanın yararları vurgulanıyor ve yaşlılığı pozitif bir şekilde algılamanın (bir başka deyişle, iyi yaşlanacağına inanmanın) yaşamı en az yedi buçuk yıl uzatabileceği belirtiliyor. Araştırmacılar ayrıca belirli bir amacı olan kişilerin Alzheimer hastalığıyla daha etkin bir biçimde mücadele edebildiklerini görüyor.
Yeni binyılda yaşlanma modeli
1981 ile 1996 arasında doğan nesil savaş sonrası doğanlardan da, X kuşağından da çok farklıdır. Klişeler bir yana bu nesil, çocukluklarından beri internet kullanan ilk nesil olmasıyla önemli bir kültürel dönüm noktasını yansıtmaktadır. Sürekli bağlantıda olma ve bilgiye anında erişme özellikleri daha şimdiden yaşlılıktaki başarılarının zeminini hazırlayan, tanımlayıcı niteliklerdir. Bu nesildeki çoğu genç, aile ve dostlarıyla yakınlaşmak için teknolojiyi kullandıklarını bildirmektedir ve bu faaliyetler yaşlılıkta ortaya çıkabilen yalnızlık ve soyutlanma duygularıyla mücadelede yardımcı olabilecektir.
Ayrıca yeni binyılda gençlerin sağlık ve zindeliğe olan ilgisi yaşlanmayı hızlandırdığı bilinen yedi unsurdan ikisiyle mücadele etmekte, demanstan kaçınmaya yardımcı olduğu da bilinmektedir. Veriler yeni neslin gıda alışverişinde diğer nesillere oranla gıda maddelerinin sağlık üzerindeki etkilerine önem verdiğini ve bu nesildeki her beş kişiden dördünün haftada en az bir kez egzersiz yaptığını göstermektedir.
2050 yılında 90'lar neslinin büyük bir bölümü yaşlılığa adım atacak. Bu insanlar daha uzun yaşadıkları için, X kuşağının çoğu üyesi ve hatta savaş sonrası doğan nesil de toplumun bu kocaman ve büyüyen “yaşlılar” sınıfında olacak. İşte gelecekte neler olabileceğine kısa bir bakış:
- 2050'de dünyada 9,7 milyar insan olacak.
- 2050'de hayatta olan her 6 kişiden 1'i 60 yaş veya üstünde olacak.
- Önümüzdeki 50 yılda daha uzun ve daha sağlıklı yaşamların topluma olan tahmini yararı 7 trilyon $ olacak.
Kaynaklar: www.marjinal.com.tr