Biyoteknoloji / Sağlık
Biyoteknoloji’nin Büyük Atılımı Üzerine Utanç Verici ve Yıkıcı Savaş
Modern biyolojide bir dönüm noktası 24 temmuz 1978’de biyoteknoloji öncüsü ve Genentech’in kurucusu Robert Swanson’ın iki genç bilim insanını efsanevi risk sermayedarı Thomas Perkins ile yemeğe çıkarmasıyla gerçekleşti. Bu üçlü Perkins’in havuzlu bahçesi ve Golden Gate köprüsü manzaralı göz alıcı malikanesinin önünde dururken Swanson iki genç meslektaşına dönerek “Bu sahip olmak için çalıştığımız şey” dedi.
Ödül son derece yüksek. CRISPR, Genentech tarafından geliştirilen, Swanson’ı arkadaşlarını ve yatırımcılarını zengin ve ünlü yapan rekombinant DNA teknolojisinden sonraki biyolojiyi etkileyen en önemli yeni teknoloji.
Bilimsel hikaye derin köklere sahip. Bilim insanları CRISPR’ın ilk ip uçlarını 1980’lerde görmüşlerdi ve gen düzenlemenin basit formları 1990’larda meydana gelmişti. Esas önemli sıçrama 2012’de Kaliforniya Üniversitesi Berkeley’de Jennifer Doudna önderliğinde bir grubun ve şu anda Berlin Max Planck Enstitüsü Enfeksiyon Biyolojisi bölümünde bulunan Emmanuelle Charpentier’in Science dergisindeki bir makalede basit CRISPR temelli gen düzenlemenin mümkünlüğünü geniş bir bilim insanı topluluğuna ispat etmesiyle gerçekleşti. Kaliforniya Üniversitesi ve Viyana Üniversitesi Doudna, Charpentier ve diğer araştırmacıların listelendiği bir patent dosyası hazırladı. Fakat Amerikan Patent ve Marka Ofisi, 2014 yılında Broad Enstitüsü’nden Feng Zhang’e Berkeley’den sonra başvurusu yapılmış bir patenti hızlandırılmış şekilde verdi. Kaliforniya Üniversitesi Broad’un patentlerinin (ki şu anda onlarcası bulunmakta) geçerliliği konusunda meydan okumuş durumda. Bu sırada hikayenin baş kahramanı Zhang ve onun enstitüsünün proxy sunucuları öncelik, ödüller ve atıflar için kendilerini öncelikli bir şekilde internette indeksledi ve böylece tüm yönlendirmeler yoğun olarak patenti sonradan ve hızlandırılmış olarak alan Zhang’e gitmekte.
Bir örnek: 1979 yılında Bob Swanson’ın Genentech’deki biyologlarıyla yaptığı yüreklendirici konuşma sonrasında o zamanlar Columbia Üniversitesi’nde bulunan Michael Wigler, genlerin ökaryot hücrelerin içine transfer edilmesi için co-transformation isimli çok zekice bir metot yayınladı ve Üniversite Wigler ile iki çalışma arkadaşını mucitler olarak verdiği patent başvurusunu 1980 yılında kabul etti. Bu patent üniversitenin 1983 yılında edindiği birkaç patentin ilki oldu. CRISPR gibi bu tekniğin de adı belli bir zümreye hitap ediyor olsa da biyologlar ve tabi ki şirketler değerini hızlıca kavradılar. Böylece Columbia bu patentlerden yaklaşık 800 milyon dolar (gayriresmi olarak 1-1,5 milyar dolar kazanıldığı ön görülüyor) gelir elde etti.
Wigler, Columbia’nın patenti hakkında “Tabi ki bu enstitü için büyük etki yarattı çünkü enstitüler parasal olarak oldukça umutsuz durumdalar.” şeklinde görüş belirtiyor. Bu da Broad ile Kaliforniya Üniversitesi’nin neden fikri mülkiyet talebi için şiddetle savaşacağını açıklıyor.
Bu patent savaşı iki enstitünün, üniversitenin ya da araştırmacının ötesinde birçok değişkeni de içeriyor. Doğu ile Batı yakalarının savaşı, cinsiyetlerin savaşı ya da enstitüler üstü (Broad Enstitüsü’nden Lander’ın İnsan Genom Projesi’nde aldığı görevler ile enstitüsünü genom araştırmalarında bir krallık haline getirmesi ve Doudna ile en az bir CRISPR makalesinde yazar olan Howard Hughes Medikal Enstitisü’nün yatırımcısı ve başkanı olan Robert Tjian’ın savaşı) savaşına dönüşmüş durumdadır.
Zhang’in tek mucit olarak patenti almış olması da bazı tartışmaların fitilini ateşlemiş gibi görünüyor. “Onlarca yılın en önemli biyoteknoloji buluşunda bir adam bir kadını nasıl dışarıda bırakmaya çalışır?” şeklinde başlıklar bilimsel web sitelerin yazılarında kendini göstermektedir. Benzer bir duruma DNA’nın yapısının keşfi sırasında Rosalind Franklin’in kristalografi filmlerinin izinsiz kullanımında da rastlanmış olması bilim camiasında çalışma etiğindeki gelişmelerin, bilimsel bilgi üretimi hızından daha yavaş olduğunu gösteriyor.
Şubat ayında alevlenen bu konu şimdilik sakinleşmiş görünse de yakın zamanda bir çözüme kavuşacağını düşünmek oldukça zor olduğu görünmektedir. Bu aşamadan sonra Kaliforniya Üniversitesi avukatlarının yapacağı itirazlar ve kendi bilim insanlarının patentten daha önce bu teknolojiyi bulduklarını iddia etmeleri küçük bir duraklama şansı yaratacaktır. Bu duraklama sırasında kim bilir belki bazı bilim insanları CRISPR teknolojisiyle viral hastalıklar için bir çözüm bulurlar, belki de bu duraklama böyle bir teknolojinin patentlenmemesinin daha iyi olacağı sonucuna ulaşılmasını sağlar...