Araştırma
Köpek Sahipliği, Ebeveynlik İhtiyacını Karşılayabilir mi?
Çocuk sahibi olma oranlarının birçok gelişmiş ülkede azalmasına rağmen, köpek sahiplenme ve “köpek ebeveynliği” popülerliğini artırarak sürdürmeye devam ediyor. Avrupa’daki evlerin yaklaşık yarısında ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki evlerin yüzde 66’sında en az bir köpek bulunuyor. Bu köpekler çoğu zaman bir aile üyesi ya da “tüylü çocuk” olarak görülüyor.
Bu değişimin toplum üzerindeki etkilerini incelemek isteyen Macaristan’daki Eötvös Loránd Üniversitesi’nden araştırmacılar, bu konuyla ilgili mevcut bilimsel literatürü analiz ederek bir derleme çalışması yaptı. 22 Mayıs 2025’te European Psychologist dergisinde yayınlanan çalışmada, araştırmacılar, köpeklerin çocukların yerini almadığını, ancak insanlardaki doğuştan gelen “bakım verme” güdüsünü tatmin edebilecek bir alternatif sunduğunu savunuyor.
Çocuk Yerine Köpek?
Çiftlerin çocuk sahibi olmama kararında; ekonomik belirsizlikler, çevre kirliliği endişeleri ve destekleyici olmayan kariyer koşulları öne çıkan sebepler arasında yer alıyor.
Bu bağlamda köpekler, insanlar için bir tür dengeleyici seçenek olabilir. Araştırmaya göre, köpek sahipliği; sosyal bağ kurma, şefkat gösterme ve bir canlıya bağlılık gibi temel psikolojik ihtiyaçları karşılayabiliyor. Üstelik bu süreç, bir çocuğu büyütmeye kıyasla çok daha az kaynak ve sorumluluk gerektiriyor. Köpekler, sahipleriyle kurdukları duygusal bağ sayesinde; sevgi, sosyal destek ve yaşam amacı gibi insana özgü hislerin karşılanmasına yardımcı oluyor.
Neden Köpekler?
İnsanlar ve köpekler en az 12.000 yıldır birlikte yaşıyor. Bu tarihsel bağ, iki tür arasındaki ilişkiyi çok özel kılıyor. Üstelik köpeklerin bilişsel becerileri ve insan iletişimine uyum yetenekleri, onları çoğu zaman konuşamayan küçük çocuklara benzetiyor.
Bazı köpek ırkları (özellikle pug ve Fransız bulldog gibi "bebeksi" görünümlü olanlar), küçük çocuklar gibi savunmasız ve sevimli algılanıyor. Aynı çocuklar gibi, köpekler de ne yiyeceklerine, ne zaman dışarı çıkacaklarına veya kiminle vakit geçireceklerine karar veremiyorlar. Bu da sahiplerini onların temel bakım ihtiyaçlarından sorumlu kılıyor. Bu paralellikler, birçok ülkede hem hayvanların hem çocukların yasal haklarla korunmasının sebeplerinden biri. Araştırma yazarlarından doktora öğrencisi Laura Gillet, bu noktada dikkat çekici bir detaya işaret ediyor.
“Yüksek düzeyde bağımlılığa rağmen, birçok kişi için köpek sahipliği, çocuk yetiştirmek kadar zorlayıcı görülmüyor. Köpeklerin görece kısa ömrü, bu algıda belirleyici olabilir. Çoğu insan köpeğini muhtemelen gömeceğini bilir, ancak çocuğu için aynı durum geçerli değildir.”
Köpekleri İnsanlaştırmak Ne Kadar Doğru?
Geçmiş araştırmalara göre, Batı toplumlarında ve özellikle Hristiyan kültür etkisindeki bölgelerde hayvan yaşamı, hâlâ insan yaşamından daha az değerli görülüyor. Bu da köpek sahipliği ile ilgili bireysel kararların kültürel bağlamla ne kadar iç içe geçtiğini gösteriyor.
Araştırmada vurgulanan önemli bir konu da, köpeklerin ihtiyaçlarının her zaman sahiplerinin beklentileriyle uyuşmaması. Yani köpekleri tamamen insanlaştırmak ve bebek gibi davranmak, hayvan refahı açısından ciddi etik sorunlar doğurabiliyor. Aşırı korumacı tutumlar, köpeklerde duygusal ve davranışsal sorunlara yol açabiliyor. Özellikle bazı aşırı “bebeksi” özelliklerin (nefes alma sorunlarına neden olan düz yüz yapıları gibi) ticari amaçla aşırı üretilmesi, köpek sağlığı açısından ciddi riskler barındırıyor. Çalışmanın bir diğer yazarı ve Companion Animals Araştırma Grubu’nun başkanı Enikő Kubinyi, bu konuda önemli bir yanlış anlamaya dikkat çekiyor.
“Toplumda yaygın inanışın aksine, köpek sahiplerinin yalnızca çok küçük bir kısmı hayvanlarını gerçekten insan çocuğu gibi yetiştiriyor. Çoğu kişi köpekleri tam da çocuklardan farklı oldukları için tercih ediyor ve onların türüne özgü ihtiyaçlarının farkında.”
Köpek-İnsan İlişkisi: Ebeveynlikten Fazlası
Araştırma ekibi, köpek sahipliğinin çok çeşitli şekillerde yaşandığını ve bu ilişkilerin bireysel koşullara ve sosyo-kültürel ortama göre şekillendiğini belirtiyor. Örneğin; bir köpek, çocuksuz genç bir çift için “çocuk öncesi bir prova” olabilirken, çocuk sahibi olduktan sonra aile içinde bir kardeş gibi konumlandırılabiliyor.
Köpek-insan ilişkisi her zaman ebeveyn-çocuk ilişkisine benzemiyor. Bazen bir arkadaş, bazen de bir ortak gibi görülüyor. Bu da köpeklerle insanlar arasında oldukça özel ve çok boyutlu bir bağ oluşmasına olanak sağlıyor. Sonuç olarak, evcil hayvanların insanlar için taşıdığı anlam zamanla değişiyor ve modern toplumlarda aile kavramı da bu doğrultuda yeniden şekilleniyor. Özellikle yalnızlık çağında, köpekler birçok insan için duygusal bir dayanak noktası hâline geliyor.
Kaynak: popsci.com