Yaşam Bilimleri
BEYİN NASIL ÇALIŞIR, NEUROFEEDBACK NEDİR, DİKKAT EKSİKLİĞİ - HİPERAKTİVİTE’DE NEUROFEEDBACK NASIL ETKİ EDER ?
Beynimiz 1 Kg’dan biraz daha ağır (Einstein gibi bir dehaysanız belki 1-2 Gr fazlanız olabilir), küflenmiş lor peyniri gibi kötü kokulu (gençseniz koku biraz daha dayanılır haldedir, ruhunuz öldüyse dayanılmazdır), pelte kıvam ve tadında (Kuzuların Sessizliği filmindeki gibi tatmanızı tavsiye etmeyiz) bir maddeden oluşur dediğimiz zaman yüzünüzü buruşturmayınız lütfen; zira yapacak bir şey yok, işte tüm malzeme bu; ancak beyniniz olmasaydı siz siz olamazdınız, yüzünüzü bile buruşturamazdınız; akıllı olun!
Beyniniz Tokat cevizine benzer, kafatasınız da ceviz kabuğu gibi onu korur. Ceviz gibi de 2 bölümden oluşur. Cevizin bölümleri birbirinden farksızdır ama beyniniz biraz farklıdır; beynin sol yanı vücudun sağ, sağ yanı ise sol yanının kontrolünü sağlar. Yani sağı solu belli olmaz. Sol kısım genel olarak konuşma, matematik, belirli düzende yapılan işler (ayakkabınızı bağlamak gibi), sağ yan ise resim, görsel hafızadan sorumludur. İkisi arasındaki cevizin arasındaki zara benzeyen nasırsı madde (corpus callosum) ise iki yarı küre arasındaki ilişkiyi sağlar. Yani oda arkadaşınızın masanızın yanına fırlattığı korkunç görünüm ve kokulu çorabı sol yarı küre algılar, sağ yarı küre ile gözünüzde canlandırırsınız, koku mesajı yerine ulaştığı zaman burnunuzu direği sızlar; ama köprü bir süre sonra mesaj yollamayı kesince kokuya alışırsınız. (Size tavsiyemiz beyninizi değil oda arkadaşınızı değiştirin)
Şimdi biraz daha derinlemesine bakalım:varsayımsal cevizimizi sağ/sol diye değil de yukardan aşağı doğru dilimlersek ne görürüz; en üstte beyin kabuğu (CORTEX) vardır. Beynin doğal olarak gelişimini en son tamamlamış bölgesi, VÜCUDUN KONTROL MERKEZİ işte burasıdır. Bu bölgeyi ise gözlerimizin az üzerinden başlayarak ensemizin dibine dek uzanan yine varsayımsal bir çizgi ile bölümlersek şu bölgeleri görürüz;
Frontal Bölge; Gözün üstünden başlayarak tepede genelde erkeklerde saçın dökülmeye başladığı kısma dek uzanır. Bunun alnımıza denk düşen kısmına biz BEYİN ÖN BÖLGESİ deriz. Tepedeki kısım ise vücudun istemli hareketlerini kontrol eden Motor Cortex’dir.
Paryetal Bölge; Tepe noktasında başlar ve yine erkeklerde ensenin katmerlendiği kısımda biter. Bunun ucunda ise duyuların işlendiği Sensoriel Cotex bulunur.
Temporal Bölge; Şakaklarımız arasında görünmez bir kulaklık hayal edin…
Oxipital Bölge:Paryetal bölgenin dibi, beynin dibi, yakışıklı, güzel bir abimizdir. Genelde görme işine bakar.
Tüm bu bölgelerin toplamı BİLİNÇ dediğimiz şeyi oluşturur.
Ceviz sert olduğu için örneğimizi portakala dönüştürüp devam edersek cortexi yani kabuğu soyarsak ulaşacağımız kısma Orta Beyin deriz. Bu ise 6 bölümden oluşur:
Talamus; Vücuttan gelen bilgilerin beyne dağıldığı trafo merkezi gibidir. Milivolt düzeydeki elektrik akımı burada doğar.
Hipotalamus; Beynin bölümlerinden topladığı emirleri uygulayarak vücudun normal ve uyumlu çalışmasını sağlayan komutana benzer.
Hipofiz; Hipotalamusun emireri gibidir.
Amigdala; Duygusal tepkilerin bellek deposudur. ’’.. sen evlendiğimizde sene 1917 ayağıma basıp nasırımı sızlattıydın.. ’’dedirten kısımdır.
Hipokampus; Uzun süreli bellek bilgisi deposudur. ’’.. ben o gün aslında dejavu yaşıyordum senin değil Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın ayağına basıyordum.. ’’ dedirterek mahfımıza sebep olan kısımdır.
Bazal Ganglion; Vücut hareketleri, uyanıklık, öğrenme gibi konularda yardımcı görevlidir.
Bu altı sistemin toplamına LİMBİK SİSTEM denir. Limbik sistem BİLİNÇALTI denen şeyi şekillendirir. Portakalın merkezi ise beyin sapıdır. Burası en ilkel beyin bölümüdür. Nefes alma, kalp atışı gibi metabolik istem dışı özellikleri düzenler.
Sınav sırasında bir gün önce derse çalışmamışsak genellikle cortex devreden çıkar beyin sapı devreye girer, nefesimiz kesilir, kalbimiz deli gibi atmaya başlar ve cevapları limbik sistemden sallamaya başlarız’’.. ya şundadır ya bunda!’’
Beynin yapılarını az çok inceledik ama hala temele inemedik; biraz daha derinlemesine bakalım; beyin NÖRON denen sinir hücrelerinden oluşur. (Beynin 1 cm3 lük bir bölgesinde bir trilyon bağlantıya sahip, 100 milyar sinir hücresi bulunmaktadır. Bu 100 milyar sinir hücresi arasında saniyede 10 milyon x milyar kere uyarı iletimi olmaktadır. Sadece bu kadar bilgiden bile anlaşılacağı gibi, insan beyni hiç bir bilgisayarla karşılaştırılamayacak kadar karmaşık ve üstün bir sisteme sahiptir. )Bunlar ise akson, dendrit ve aralarındaki sinaps denen baglantı noktalarından. Beynin çalışması hücrelerin kendi içindeki elektriksel ve kendi aralarındaki kimyasal iletimle olur. Hücrelerin iç kısmı negatif, dışı pozitif, hücre zarı ise tarafsızdır. Bilgi akson üzerinden elektrik sinyali halinde ilerler, hücreler arası boşlukta kimyasal sinyallere dönüşerek haber kaynağı halini alır. Bu dönüşümü ise NÖROTRANSMİTTER denen maddeler sağlar. İki hücre arasındaki bu maddeler yolu ile bir yüklenme olunca nötr hücre zarında bir değişim olur; hücre pasif halden aktif hale geçer; yani bir aksiyon potansiyeli olur. terimler gözünüzü korkutmasın; adı üstünde EKŞİN! Aksiyon potansiyeli olmaksızın sinir sistemi harekete geçemez. Uyarım gücü olarak bu ekşin şiddeti değişmez ama kimyasal yolda belirli bir birikim ve eşik değeri aşılınca (amino asit depolarizasyonu EPSP)bilgi aktarımı gerçekleşir. Stadlardaki Meksika dalgası gibi ya da kulaktan kulağa oyunu gibi yani…Orta beyindeki Talamusun yaydığı mikrovolt düzeyindeki elektrik akımı böylece bilgilerin dağıtımını sağlar. EEG işte bu saniyedeki ortaya çıkan dalgaların sıklıklarını saptayan bir yöntemdir. Bu dalgaların her birinin sıklıkları ve etki mekanizmaları birbirinden farklıdır;
GAMMA 30 Hz’den büyük, BETA (13-30 Hz), ALPHA (8-12 Hz), THETA (4-8 Hz) VE DELTA (4 Hz’DEN küçük)
Bu dalgaların tamamı vücudumuzda farklı fonksiyonel işlevlere yol açar Örneğin : Beynimiz “etkin” zeka için 13 Hz (yüksek alpha ve düşük beta )kullanır. Sıklıkla, öğrenme güçlüğü ve dikkat problemleri gösteren bireylerde beynin belli bölgelerinde, birbirini izleyen işleri ve matematik hesaplarını yapmaktaki beceriyi etkileyen 13 Hz aktivitede eksiklik görülür
Delta (0. 1 –3 Hz)
En düşük frekanslar deltadır. 4 Hz’den düşüktür ve derin uykuda görülür ve bazı anormal süreçlerde aynı zamanda “empati hali” hissedildiğinde delta dalgaları bilinçaltı düşünceyi yansıtır. 1 yaşa kadar olan bebeklerde dominant ritimdir ve uykunun 3. ve 4. evresinde bulunur. Amplitude’i en yüksek ve en yavaş dalgadır. Fiziksel dünyadaki farkındalığımızı azaltmak için delta dalgalarını arttırırız. Aynı zamanda bilinçaltı düşüncelerimize delta dalgaları vasıtasıyla ulaşırız.
Performans arttırmak isteyenler delta dalgalarını azaltır ve yüksek odaklanma ve peak performans (yüksek performans)elde edilir.
Ancak, Dikkat Eksikliği teşhisi konmuş bireyler odaklanmaya çalıştıklarında delta dalgalarını düşüreceklerine arttırırlar. Uygun olmayan delta dalgaları odaklanmayı ve dikkati ciddi bir şekilde kısıtlar..
Delta (0. 1-3 Hz) : Dağılım : Genellikle geniş ya da bilateral yayılmış olabilir, yaygın.
Subjektif duygu durumları : derin, rüyasız uyku, non-rem uyku, trans hali, bilinçsiz.
İlişkili iş ve davranışlar : uyuşukluk, hareketsizlik, dikkatsiz Fizyolojik ilişki : hareketsiz, hemen harekete geçememe. Arttırılırsa uykuya, trans haline, derin gevşeme durumuna neden olur.
Theta (4-8 Hz)
Theta 3. 5 – 7. 5 Hz arasında faaliyet gösterir ve “yavaş” aktivite olarak sınıflanır. Yaratıcılık, sezgi, hayal kurma, fantezi kurma ve hatıralar, duygular, heyecan uyandıran olaylar için bir çeşit mahzen gibidir.
Theta dalgaları içe dönük odaklanma, meditasyon, dua ve ruhani farkındalık sırasında kuvvetlidir. Uyanık olma ve uyku arasındaki durumu yansıtır. Bilinçaltıyla ilgilidir.
Uyanık haldeki yetişkinler için anormal ama uyku sırasında olması normaldir. Theta hippocampal ve limbik sistem bölgesindeki aktiviteyi yansıtır. Theta endişe, kuruntu, huzursuzluk ve çekingenlik sırasında gözlemlenir.
Theta dalgası normal fonksiyon ediyor göründüğü zaman, öğrenme ve hafıza gibi kompleks davranışları ilerletir. Olağandışı duygusal durumlarda, stres veya hastalık gibi, üç büyük vericide (transmitter) dengesizlik olabilir ve bu da normal dışı davranışlara neden olur.
Dağılım : genellikle bölgesel, birçok lobu içerebilir, yanal ya da yayılmış olabilir.
Alpha (8-12 Hz)
Alpha dalgaları 7. 5 ve 13 Hz arasındadır. Alpha dalgalarının can alıcı noktası 10 Hz civarındadır. Sağlıklı alpha üretimi, zihinsel beceriyi arttırır, zihinsel ahenge yardımcı olur, rahatlama duygusunu arttırır. Gevşemiş, rahatlamış normal insanlarda görülen başlıca ritimdir. Hayatımızın büyük bir kısmında, özellikle 13 yaştan sonra mevcuttur.
Occipital bölgede (kafanın arka tarafı) ve frontal kortekste yoğunluktadır. Alpha dışadönüklük (içe dönüklerde daha az), yaratıcılık (yaratıcı kişilerde dinlerken ve yaratıcı bir problemin sonucuna ulaşırken alpha gözlemlenir) ve zihinsel aktivite sağlar.
Beta (12 Hz üstünde)
Beta aktivitesi hızlı bir aktivitedir. 14 ve üstü frekanstadır. Eş zamanlı olmayan aktif beyin dokusunu yansıtır. Simetrik dağılımda genellikle her iki tarafta görülür, önde daha fazladır. (frontal) Kortikal hasarda kaybolabilir ya da azalabilir.
Gözlerimiz açıkken, dinlerken, düşünürken, analitik bir problem çözerken, karar verme veya yargıya varma durumunda, etrafımızda olan biten bilgiyi işleme sırasında aktiftir.
Düşük beta (12-15 Hz), “SMR”
Dağılım : yan tarafta ve lobda lokalizedir (frontal, occipital vb)Subjektif duygu durumları : odaklanmış ama rahat, entegre düşük smr “Dikkat Eksikliği Hastalığına” yol açabilir, odaklanmış dikkatte eksiklik.
Eğitimin Etkileri : SMR’yi arttırmak rahat odaklanma sağlar, dikkat gerektiren yetenekler düzeltilebilir.
İşte bu temel dalga tipleri beynin özellikle cortex bölümünde ve buradaki bölgelerde farklı duyarlılıklara yol açar.
Frontal bölge duyarlılıkları; bu bölge dikkat, sabır, moral motivasyon, zaman yönetimi, yargılama, planlama, dürtü kontrolü, düzenli olma, empati, hatalardan ders çıkarma, self kontrol, kısa süreli hafıza kontrolü, limbik sistemin baskılanarak duygusal değil mantıksal kararlar verilmesinin sağlanması, vücudun düzenli çalışmasını hormonal ve sinirsel yollarla sağlayan HPA (Hipotalamus, Pitutier-hipofiz, Adrenal) yolunun kontrolü gibi temel özellikleri kontrol eder. Genetik rahatsızlıklar, annenin kortizol yüksekliği, alkol-uyuşturucu alışkanlığı, zor doğum, 1 yaşına dek anne sütü alamama, ensefalit, menenjit gibi hastalıklar, ateşli havale, besin zehirlenmeleri, kötü yaşam tarzı, stres ve kafa darbeleri bu bölgede duyarlılıklara yol açar.
Temporal bölge duyarlılıkları; Bellek, duygusal denge ve sosyalleşme, deneyimlerin ortak merkezidir. Konuşma, görsel bellek bu bölgede yer alır. Unutkanlık, nedensiz panik, okumada öğrenme zorluğu, kuşkulu düşünce, saygısızlık, duygusal dengesizlik, metafizige aşırı ilgi, nedensiz baş, mide ağrıları, görmede anormallikler, disleksi, dispraxi, diskakuli gibi bozukluklara yol açar.
Paryetal bölge duyarlılıkları; bu bölge duyusal bilgileri işler, dokunma, ağrı, basınç, sıcaklık duyularını şekillendirir, uzaysal konumu, el ve ayakların pozisyonunu, hareket yönlendirilmesini, sağ-sol ayrımını, 3 boyutlu kavramayı sağlar. Bozulması halinde pozisyon kaybı, yazma, okuma, sağ-sol ayrımı zorlukları, sayı sayma, problem çözme sıkıntıları baş gösterir.
Oksipital bölge duyarlılıkları; renk tanıma, disgrafi gibi rahatsızlıklar baş gösterir.
Eğer beynimizin kontrol bölgesi olan cortex işini doğru yapıyorsa vücudumuz HOMEOSTAZ=DENGE halindedir. Sorun varsa ALLOSTAZ halindeyizdir. Sorun sürüyorsa OVERLOAD aşırı yüklenme durumu sözkonusudur, önlem alınmazsa sistem çöker, hapı yuttuğunuzun resmidir bile diyemeyiz, zira, artık hapı yutsanız da fayda etmez. Alostaz halini yolu hastaneye düşmüş herkes az çok bilir; ’’kan basıncı-tansiyon artmışsa, kalp hızı artmışsa, solunum hızı, kan şekeri, LDL kolesterol, kortizol, adrenalin, noradrenalin artmışsa, DHEA sülfat azalmışsa, HDL kolesterol azalmışsa, barsak hareketleri azalmışsa…. ’’HASTASINIZ, beyniniz HPA yolunu kontrol edemiyor demektir.
DEHB’de özellikle frontal bölge üzerinde şekillenen bir allostaz halidir. Ancak kimilerince özellikle de ilaç şirketlerince tanımlandığı üzere bir HASTALIK durumu değildir. 3-21 yaş aralığında yani beynin temel gelişim döneminde ortaya çıkar ama sağaltımı yoluna gidilmezse yakanızı ömür boyu bırakmaz. Bazen de şekil değiştirir yani biraz ALIEN&PREDETOR ’filmi tadında bir durum sözkonusudur.
Tıpkı kafa darbeleri, inme, epilepsi, fibromiyalji, kronik yorgunluk gibi sendromlarda olduğu gibi DEHB vakalarının çoğunda TETA ve YAVAŞ ALFA etkinliğinde belirgin artış vardır.
Güncel ve geleneksel sagaltım metodları ağırlıklı olarak ilaç şirketlerinin manipülasyonu sonucu beynin kimyasal yani transmitter maddeler üzerinden çalışmasına etki etmek üzerine inşa edilmişlerdir. Örneğin depresyon tedavisinde bir nörotransmitter olan SEROTONİN azalması nedeni ile hücrelerarası elektriksel iletim de azalıyor. Serotoninin yeğane kaynağı beynin destek hücreleridir. ; besinlerle serotonin alamayız. Proteinli yiyecekler beyin kontrolünde serotonine dönüştürülür. Depresyon tedavisinde (!)kullanılan ilaçlar serotoninin zayıf bölgelerde daha fazla kalmasını (salınımının gecikmesini)sağlayarak etkinliğini artırmayı amaçlar. İYİ FİKİR! Yani amaç vücuttaki serotoninin miktarına dokunmadan, az olan serotoninin daha etkili olmasını sağlamak; BALLI BÖREK!Ama işte burada o pis kokulu beyin, beyinliğini ortaya koyuyor; normal ve doğal proteinXserotonin üretimini durdurarak az bir serotoninle normal olduğunu fark ediyor ve serotonin yapımını durduruyor. Peki ilaç şirketi bu durumda ne öneriyor?DOZU ARTIRMAK!Çünki işi yanlış bir noktadan ele almış durumdalar; hücre içi iletimi önceleyerek bunun ardından hücrelerarası iletimi düzenlemek gerekirken temeli çürük bırakarak 4-5. katı inşaya çalışmak…ASIL SAGALTIM YÖNTEMİ ŞU OLMALIDIR;
HÜCRE İÇİ ELEKTRİK AKIMININ DÜZENLENMESİ; NEUROFEEDBACK
BEYİN HÜCRELERİNİN DAHA ÇOK NÖROTRANSMİTTER ÜRETMESİNİ SAĞLAYACAK DOĞAL BESLENME –YAŞAM TARZI-DESTEK BİTKİSEL TAKVİYELER
Peki de neurofeedback nasıl işlemektedir;
İnsanlar makinalarla iletişim kurmak için çeşitli araçlardan faydalanır: Klavyeler, fareler, “joystick”ler, kameralar, mikrofonlar. vs. Tüm bu komut verme araçları kullanıcın beyninin kas sistemini kontrol etmesi sayesinde işlev kazanırlar. Ancak bazı hallerde bu iletişim mümkün olmamaktadır. Örneğin motor nöron hastalıklarından biri olan amiyotrofik lateral sklerozis (ALS), beyin kökü travması, beyin ya da omurilik yaralanması, serebral palsi, kas distrofileri ve çoklu skleroz gibi nöron hastalıkları insanların istemli hareketlerini engellemektedir. Sadece ALS’den ABD ‘de 30. 000 dünyada 2. 000. 000’a yakın hasta etkilen- mektedir. Her yıl ise 5. 000 civarı hasta kayda alınmaktadır. (STEPHAN HAWKING, KOÇ HOLDING YÖN. KR. BŞK. VEKİLİ SUNA KIRAÇ, FENERBEHÇELİ FUTBOLCU SEDAT BALKANLI ÜNLÜ HASTALARDANDIR)
ALS hastalığı sadece motor nöronları etkiler; hastanın bilişsel işlevlerine bir zarar vermez. Hafıza, zekâ ve kişilik korunur. Hastalar görebilir, duyabilir, koklayabilir ve dokunsal uyaranları yorumlayabilirler. Eğer hastanın beynindeki sinirsel etkinliği doğrudan yorumlayabilecek bir teknoloji geliştirilebilirse hastanın çevresindeki araçlarla ve insanlarla iletişim kurması mümkün olabilir. Yani burada asıl amaç doğrudan düşünceleri kullanarak başka bir ara katmana (kas sistemi gibi) gerek kalmaksızın bilgisayarları kontrol edebilmektir. BEYİN BİLGİSAYAR ARAYÜZÜ (BBA)denen bu kontrol mekanizması temelde makine X insan etkileşiminde güçlendirici bir teknoloji olarak düşünülebilir. Normalde insanlar uyanıkken ve belli bir şey yapmıyorken de beyinleri α EEG sinyalleri yayar. Bu dalgalar 8-12 Hz frekans aralığındadır. μ ritmleri aynı aralıkta olup α dalgalarındaki ufak tefek değişiklikler şeklinde kendilerini gösterirler. Buradaki önemli nokta şudur: μ ritmleri, kişi hafifçe somatosensöryel veya motor korteksini hareketlendirecek şekilde bir şeye konsantre olduğunda ortaya çıkan “α dalgalarıdır”. β ritmleri ise 18-25 Hz aralığındadır ve bunlar da istemli hareket ve etkin odaklanma ile bağlantılıdır. Yapılan çalışmalarda insanların 8-12 Hz aralığındaki μ ritmlerini ve 18-25 Hz aralığındaki β ritmlerini kontrol edebildikleri ve böylece ekrandaki bir imleci istedikleri gibi hareket ettirebildikleri görülmüştür. Gerçek ve hayal edilen hareketleri kıyaslayarak ve temel bileşen çözümlemesi (PCA - Principle Component Analysis) kullanarak bu ritmler çözümlenmiş ve hem gerçek hareketlerin hem de hayal edilen hareketlerin μ ve β ritm desenkronizasyonları ile bağlantılı olduğu tespit edilmiştir.
BBA’yı mümkün kılan, beynin ürettiği sinyalleri kaydedip bunları örüntü çözümleme ve sınıflandırmasına tabi tutabilme yeteneğimizdir.
ALS araştırmacılarını yönlendiren düşüncelerden biri doğrudan düşünceleri kullanarak başka bir ara katmana (kas sistemi gibi) gerek kalmaksızın bilgisayarları kontrol edebilmekse bunu izleyen yeni bir düşünce de yine bu ara katmanları ortadan kaldırarak beyne bilgisayarlar üzerinden güçlendirilerek verilen FEEDBACK uyarı yolu ile beynin SİNİR AGI MODELLERİNİN GÜNCELLENMESİ yani beynin çalışmasının regüle edilmesidir. Buna NEURO-BİO FEEDBACK denir.
İnsan ve diğer canlılar çevreye uyum için biyolojik olarak bazı temel mekanizmalara sahiptir. Otomatik olarak nefes alıp verir. Kan şekeri düştüğünde otomatik olarak kana şeker salgılanır. Bu otomatik uyum sürecine yukarda da dediğimiz gibi homeostatik mekanizma adı verilir. Bu mekanizmanın işlevi insanda fizyolojik dengeyi sürdürmektedir. Ayrıca insanın doğuştan getirdiği refleksler yaşamı sürdürmeyi yani kalımı sağlamaktadır. Ancak hemostatik mekanizma ve refleksler tüm gereksinimleri karşılamada ve her koşulda çevreye uyum sağlamada yetersiz kalmaktadır.
Öğrenme insan yeteneklerinde büyüme sürecinin bir sonucu olmayan sürekli bir değişmedir. Öğrenme, bir ürün (öğrenilen şey) ortaya koyan süreçtir. İnsanlar hayatlarının başlangıcından itibaren sürekli olarak bir şeyler öğrenir. Bilişsel bilgi dünyası zamanla daha karmaşık hale gelir ve daha dinamik bir görünüm kazanır.
Organizma yaşamını devam ettirebilmek için çevreye uyum sağlamada etkin olmak ve değişken çevrelerde gereksinimlerini gidermek durumundadır. Çevresindeki hangi öğelerin kalımı için olumlu, hangilerinin yaşamını engelleyici, hangi öğelerin de nötr olduğunu öğrenmek zorundadır. Bu bilişsel öğrenmelerde fizyolojik dengenin korunmasına yardımcı olarak bütüncül bir gelişim için gerekli ortamı sağlar. Bu şekilde öğrenmenin hem fizyolojik hem de sosyal yönlerinin birlikte bütüncül olarak kullanılmasının, öğrenmenin insanın hayatta kalmasında oynadığı gerekli rolü ortaya koyması bakımından önemlidir. Benzer bir durum insanın bilişsel gelişimi içinde geçerlidir. “Bilgiyi İşleme Teorisi”ne göre bireyin belleğinde bir bilginin depolanabilmesi için dikkat, algı ve kodlama gibi bir takım süreçlerden geçmesi gerekmektedir.
Bu kurama göre insanda üç tür bellek bulunmaktadır. Bunlar (1) Duyusal Kayıt, (2) Kısa Süreli Bellek ve (3) Uzun Süreli Bellektir. Bir bilgisayarın işlem süreci incelendiğinde de RAM (Random Access Memory / Rasgele Erişilebilir Bellek), CPU (Central Processing Unit / Merkezi İşlem Birimi), ve Harddisk (Sabit Disk) gibi donanımların insan bilişsel sitemine benzer bir yapıda organize edildikleri görülmektedir.
Biyologlar zekayı çevreye uyum kabiliyeti olarak görürken, eğitimciler öğrenme, psikologlar ilişkileri anlama, bilgisayarcılar bilgiyi işleme kabiliyeti şeklinde değerlendirmişlerdir. Zekayla ilgili bu farklı tanımlar nedeni ile zeka tıpkı ruh, bilinçaltı, akıl, düşünme gibi soyut ve açık uçlu bir kavram olduğundan evrensel bir tanıma sığdırılamamaktadır.
Zeka araştırmalarının ana amacı insan bilgi işleme prensiplerinin anlaşılması ve biyolojik sinir sistemlerinin çalışma mekanizmalarının çözülmesidir. Bu mekanizmaların gerek araştırılması gerekse geliştirilmesinde bilgisayarlar önemli bir yer tutmaktadır.
Beyin iki şekilde düşünür ;
1. Hızlı, otomatik, bilinç dışı 2. Yavaş, analitik, irdeleyici, sağduyulu...
Beynin bu iki kompartımanı arasındaki olmazsa olmaz ilintiyi ise ‘’tahmin nöronları’’ üstlenmiştir. Wolfram Schultz’un Dopamin Deneyleri sonucu bulduğu’’Tahmin Nöronları’’ ödüle göre beyindeki dopamin miktarında artışa yol açmaktadır.
Dopamin nöronları devamlı deneyime dayalı örüntüler üretirler. Beyin, tahminleri gerçeklikle karşılaştırır; beklenti ve tahmin karşılanırsa dopamin miktarı artar ve sonuçta insan mutlu olur. Hatalı tahminlerde ise Anterior Singulat’dan beyine güçlü bir uyarı yayılır. Anterior Singulat hem bilinci uyarır, tetikte tutar hem de bedensel işlevlerin hayati yönlerini düzenleyen Hipototalamus’ a uyarı gönderir. Anterior Singulat’da ki dopamin nöronları yeni gelişen olaylara ait verileri kullanarak eski tahminleri ve beklentileri düzenler, hayat derslerini içselleştirir ve BEYNİN SİNİR AĞI MODELLERİNİ günceller. Bu bölge bir nedenle işlevini yerine getiremez hale gelirse birey öğrenmede olumsuz pekiştirmeyi kullanamaz hatalarından ders almakta zorluk çektiği için aynı hataları sürekli tekrarlar.
BİO-NEUROFEEDBACK yeni tahmin nöronları üretimi yolu ile eski ve yeni beyin kompartımanları arasındaki organizasyonu güçlendirir.
Neurofeedback sistemleri μ ve β ritmleri üzerinden işler. 1961’de deneysel bir psikolog olan Neal Miller otonom sinir sistemi tepkilerinin (örneğin kalp atışı, tansiyon, gastrointestinal faaliyetler, bölgesel kan akışı) istemli olarak kontrol altında tutulabileceğini öne sürmüştür. Miller’ın çalışması diğer araştırmacılar tarafından genişletilmiştir. Bu dönemden sonra, 1970’lerde UCLA’dan bir araştırmacı Dr. Barry Sterman tarafından yapılan bir araştırma deney hayvanlarının beyin dalgalarını kontrol etmek üzere eğitilebildiklerini ortaya koymuştu. Sterman sonraları araştırma tekniklerini epilepsi hastaları üzerinde uygulamış ve biofeedback tekniklerini kullanarak hastaların nöbetlerini yüzde 60 oranında azaltmıştı.
Sterman’dan roketlerde, uzay mekiklerinde kullanılan hydrazin denen yakıtın epilepsi nöbetlerini neden tetiklediğini araştırması NASA tarafından istendi, o da kediler üzerindeki denemelerinde SMR dalgaları artırılan kedilerde nöbetlerin kesildiğini saptadı... Epilepsi hastalığı olan insanlara bu dalgalarını arttırmaları öğretildi ve bunlarda da nöbetlerin azaldığı görüldü. Yapılan deneylerde şöyle bir gözlem daha elde edildi: Epilepsiyle birlikte aynı zamanda hiperaktivite ve huzursuzluk gösteren vakalarda da, SMR dalgası arttırıldığı takdirde bu semptomlar da azalmaktaydı.
Bu konuda ilk bilimsel makale 1972 yılında basıldı. Bu makale, 23 yaşında, 7 senedir genel tonik-klonik epilepsi nöbeti bir bayana aitti. Ailede epilepsi vakası yoktu, EEG de ise hiperventilasyona bağlı olarak 5-7 hz yavaşlığında dalga aktivitesi saptadı. Şimdiye kadar hiçbir ilaca cevap vermemesine rağmen, günde 200 mg Dilantin ve 200 mg Mebarol kullanıyordu. Hastanın gündüz nöbetlerinde, gözlerin sol lateral deviyasyonu ile birlikte alın kırışıyor, sağ kolunu sol dizine doğru indirip sol tarafa doğru bilincini kaybetmiş bir şekilde düşüyordu ve tonik klonik hareketler mevcuttu. Bu hadiseler çoğunlukla sabahın çok erken saatlerinde oluyordu. Yıllarca yapılan kayıtlar ayrıca bu hastanın her ay adet dönemine bağlı olmayan iki büyük nöbet geçirdiğini tespit etti.
Üç ay boyunca haftada iki kere neurofeedback eğitimiyle, SMR dalgasını arttırarak nöbetlerinin kesildiği görüldü. Yavaş dalgasında azalma (5-7)ve SMR dalgasında (11-15) artma tespit edildi. Bu hasta tedavisinin sonunda artık ilaç kullanmıyordu ve nöbetleri kesilmişti. Daha sonra sürekli yapılan çalışmalar gösterdi ki ilaca bağlı olan epilepsi hastaları SMR arttırarak bu beyin eğitiminin çok büyük faydasını görmüşlerdir.
Neurofeedback dünyada beyinde yaşanan birçok problemde modern tıp ve sagaltım metodları ile çelişmeden kullanılınabilinir.. Bunlar :
Stres
Her yaştaki Dikkat ve Hafıza sorunları
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu
Genel Öğrenme Bozukluğu, Okul Başarısızlığı
Tik Hastalığı
Çocuklarda Diş Gıcırdatması
Epilepsi (Sar’a) özellikle de Tıbbi tedavi ile kontrol edilemeyen epilepside
Migren / Stres Baş Ağrıları
Kronik yorgunluk hastalığı
Depresyon / Manik Depresyon
Anksiyete (Sıkıntı Hastalığı), Panik Atak
Obsesyon (Takıntı)
BIO. DR HAKAN DURU