Diğer
Bencil Genlerimiz İnsanların Soyunu Nasıl Tüketecek?
İçinde bulunduğumuz durumu bu şekilde ifade eden, fizikçi Stephen Hawking BBC belgeselinde bu konuya yer veriyor, Stephen Hawking: Expedition New Earth (Yeni Dünya’ya Sefer). Hawking’e göre, iklim değişiklikleriyle birlikte, gecikmiş asteroid saldırıları, salgın hastalıklar ve yükselen nüfus ile gezegenimiz gittikçe istikrarsızlaşıyor.
Eğer bu sizi endişelendirmiyorsa, endişelenmelisiniz. Başka bir gezegene koloni oluşturmak demek sözde kolaydır, birçok insan geride bırakılacak ve büyük olasılıkla hangi afet ilk gelirse onunla yüzleşecekler. Peki bir alternatifimiz var mı?
Öncelikle şunu kabul etmelisiniz ki bu bir nüfus sorunu. Resmi sayımlar, şu sıralar insan nüfusunun 7,5 milyarı geçtiğini gösteriyor. Dünya’nın taşıma kapasitesine ilişkin tahminler çok farklı olmakla birlikte birçok insan, dünyaya çok ciddi bir zarara neden olduğumuzu kabul etmeli. 2050’de nüfus neredeyse 10 milyarı gösterdiğinde gezegenin sağlayabileceği kaynaklardan 10 kat fazlasına ihtiyacımız olacak.
Bu büyümeyi tersine çevirebilirsek, Hawking'in çözümünden kaçınabiliriz (en azından şansımızı asteroit saldırılarına karşı tedbir alarak deneriz). Önümüzde duran insan DNA'sına bağlanmış iki kusur var: genlerimiz ve rasyonel seçimler yapamamamız. Onların üstesinden gelebilirsek, bu gezegendeki günlerimizin hiçbir şekilde numaralandırılamayacağını iddia ediyorum.
Ölümcül Kusurlar Nelerdir?
Richard Dawkins’e göre ünlü gen sorunumuzun kökeni “Bencil Gen”. Bu fikir tüm organizmaların, yalnızca nesilden nesille farklı bedenler vasıtasıyla atlayan genler için bir kanal olduğu fikrini içerir. Bunları tamamen kendi çıkarları için yaparlar, elbette ki organizmaların çıkarları için değil.
Genlerimiz bunları kendiliğinden yapabilirler çünkü atalarımız üretme isteğine karşı koyamadı veya koymak istemedi. Biz buna örnek olarak; çocuklarımıza doğum kontrolü öğretmek gibi, dikkate değer “bencil” tartışmalarımızı onların gelecekteki mutlulukları için düşündük, gezegenimiz için değil… Buna rağmen nüfusumuz artmaya devam ediyor.
Aynı zamanda “Bencil Gen” fikrini kan bağı ile aktarıldığını (akraba seçimi) da uygun görebiliriz. Vücudumuzda sahip olduğumuz genleri yaymak için en büyük gücümüzün yanı sıra akrabalarımızdaki genleri ve anavatanımızdaki genleri de korumak ve beslemek zorunda olduğumuzu göstermektedir.
Başlangıçta Darwin tarafından tartışılan bu fikre göre, bizlerin esasen ırkçı olduğumuz anlamına geliyor – bilinçli ya da bilinçaltımızda kendi genlerimizi taşıyanları tercih ediyoruz. İşte bu “Bencil Gen”in en tartışmalı alanlarından biridir, çünkü doğayı ve beslenmeyi birbirinden ayırmak imkansız değilse de zordur. Hepsi aynı, gerçek şu ki eve daha yakın insanlarla daha fazla genimiz olduğu gerçeği, onları desteklemek için en azından evrimci bir argüman demektir.
Eğer bu fikir doğruysa, insanlık için en iyi olanın bir bütün olarak düşünülememesinin ek bir açıklamasıdır. İnsanlık adına nüfusunuzu azaltacak olsaydınız, örnek verecek olursak, ekonomik sorunları tehdit eden daha az genç olurdu. Bir çözüm de, birçok genç nüfusa sahip ülkelerden genç nüfusun göçüdür. Ancak kendi gen havuzumuzu genç yabancılarla tamamlamaya hazır mıyız?
Doğamızda başka bir şey de bizi korumasız çiftleşme yönünde sürükleyebilir. Tıpkı bencil genlerimizin arzusuna tutsak olduğumuz gibi, keşiflerimize göre, aynı zamanda duyarsız düşünmeyi de zor buluyoruz. Daniel Kahnemann, 2011 yılından beri en çok satan Nobel ödüllü kitabında ,“Düşünme, Hızlı ve Yavaş”, görünüşte basit problemlere özellikle de güçlü, duygusal unsurlara sahip olanlar için ve iyi tercihler yapmak için neden mücadele ettiğimiz konusunda ikna edici bir şekilde açıklama yaptı. Buna, doğurma isteğine direnmek de dahildir.
Bu Ne Anlama Geliyor? İ
nsanlık halinin bu yönlerine değinmek için herhangi bir umut var mı? Şüphesiz, insan doğurganlığının kötü bir şey olduğu genel olarak kabul görmemektedir ve bu sadece diğer milletler yaptığı için de değildir. Çok fazla insan olduğunu anlayan insanlar bile kendi soylarını sürdürmeye devam ediyorlar ve toplumda, doğumları ezici bir çoğunlukla büyük bir şeymiş gibi kutluyoruz.
Dolayısıyla, üretim sürücümüzü geçersiz kılmak, anıtsal bir görevdir. Eğitimin bir noktaya kadar çalışabileceğini biliyoruz. Bazı ülkelerde doğum oranları zaten düşüşte, bu bir başlangıç.
Potansiyel olarak, Çin’in tartışmalı “bir çocuk” politikasından öğrenebiliriz. Çin’de doğum sayısında azalma görüldü. Ancak aynı anda erkeklere de kadınlara da gerçek bir “eşitlik politikası” uygulamak şartının verdiği tahammül edilemeyen sıkıntıdan kurtulabilsek bile, uygulanabilir olmayabilir.
Böyle bir değişiklik için gönül ve zihin kazanmaya yardımcı olmak için, Amerikalı akademisyenler Richard Thaler ve Cass Sunstein’ın 2008’de bahsettikleri “hafifçe dürtmek” adlı bir tekniğe başvurabiliriz. Bu teknik aslında insanları hem kendileri hem de toplum için daha iyi olan davranışları benimsemelerinde ikna edici bir özelliğe sahiptir. Bu tekniğin, birçok insanda, bilinçsizce, çalıştığı gösterildi.
Fakat önce, kendi biyolojik kısıtlamalarımızla savaşta olduğumuzun daha yaygın bir şekilde bilinmesi gerekiyor. Gelecek 10 yıllarda, sadece güneş sisteminde veya ötesinde başka bir yerde yeni bir medeniyet yaratabileceğimiz mümkün. Fakat bu yerleşimcilerin arkasından baktığınızda ayna etkisini yaşayacaksınız, çünkü bu insanlar hala aynı temelde kusurlu olan insanlar olacaklardır.
Sizce kaçmak yerine, ayaklarımızın üstüne basıp savaşmak daha iyi olmaz mı?