Diğer
Ölümü yenmek mümkün mü?
Çok azımız vergileri heyecan verici bulur, ama ölüm - sadece düşündüğümüzde bile - bizi çok farklı yönlerde derinden etkiler.
Ölüm üzerine birçok araştırma, makale ve çalışmalar yapılmış durumda. Bazı bilim insanları ölümü kaçınılmaz son olarak görüp kabullenirken bazıları ise üzerine ciddi ciddi kafa yoruyor.
Bu yazımızda yapılmış araştırmalardan bahsedeceğiz ve ölümden sonra ne oluyor, ölümü yenmek mümkün mü? Sorularına yanıt arayacağız.
Ölüm Kokusu
Ölü bir bedenin kokusunun tarif edilmesi oldukça zordur, ama neredeyse herkes bu kokunun kötü olduğu konusunda hem fikirdir. İnsan vücudunun bozulması sırasında çıkan koku, 400’den fazla uçucu kimyasal bileşik içerir. Bu uçucu bileşiklerin birçoğuna diğer hayvanların bozunması sırasında da rastlıyoruz. Fakat, yapılan araştırmaların gösterdiğine göre; insan vücudunun çürümesi sırasında, su ile reaksiyon verip alkol ve asit oluşturan organik bileşikler olan esterler açığa çıkıyor. Bu yalnızca insana özgü. Bu esterlerle ilgili enteresan olan şey ise, aynı zamanda özellikle çürümüş meyvelerde de rastlanıyor olması. İnsan bedeninin çürümesi sırasında yaydığı ve genellikle mide bulandırıcı derecede tatlı olarak tarif edilen kokunun sebebi de bu esterlerdir.
Ölümden Sonra Uzayan Kıllar ve Tırnaklar
Ölümden sonra saçların ve tırnakların -en azından bir süre- uzadığını mutlaka duymuşsunuzdur. Gerçekten de, özellikle kısa bir süre sonra açılan mezarlardaki bedenlerin saçlarının erkek ise sakallarının, ve tırnaklarının uzadığı görülmüştür. Fakat bu tamamen bir illüzyon. Aslında, öldükten sonra tırnaklar ve kıllar uzamaz. Bu yanılgıya kapılmamızın sebebi vücudun su kaybı yüzünden büzüşmesidir. Bu durum, saçları ve tırnakları daha uzun gösterir. Ölümden sonra, saç kökü ve deri altındaki tırnak matriksi canlı kalsa bile, saç ve tırnakların uzaması için hormonal sistem gereklidir.
Telomer Uzunluğu ve Yaşam Süresi
Uzunca bir süre, insan hücrelerinin ölümsüz olabileceğine ve doğru çevresel koşullar altında sonsuza kadar kendini yenileyebileceğine inanıldı. Fakat, 1961’de keşfedildiği üzere; 50 ila 70 bölünmeden sonra hücreler yenilenmeyi kesiyordu. 1961’den on yıl sonra da, hipotez daha da geliştirildi: Telomerler her bir bölünmeden sonra daha da kısalıyorlardı ve belirli bir kısalığa geldiklerinde bölünme duruyordu ve hücreler ölüyordu. O günden beri, telomer uzunluğunun yaşam süresinin tahmininde kullanılabileceği ile ilgili deliller daha da arttı. Fakat, henüz kısalan telomerlerin yaşlanmadan mı yoksa yalnızca bir semptomdan mı kısaldığı net değil.
Ölüm Korkusu Yaşlandıkça Azalıyor
İnsanın ölüme yaklaştıkça daha fazla ölümden korkmasını beklersiniz, değil mi? Fakat, yapılan araştırmalar bu durumun tam tersini öne sürüyor.
Amerika’da yapılan bir çalışmaya göre 40’lı ve 50’li yaşlardaki insanlar, 60’lı ve 70’li yaşlardaki insanlara göre ölümden daha çok korkuyorlar. Ayrıca benzer bir şekilde yapılan başka bir araştırmaya göre; 60’lı yaşlarındaki insanlar orta yaşlı insanlara ve gençlere göre daha az ölüm endişesi taşıyorlar. Bir diğer çalışmaya göre de, ölüm endişesi 20’li yaşlarda en üst noktasına ulaştıktan sonra yıllar geçtikçe azalıyor.
Ölüm Hakkında Düşünmek Bizi Önyargılı Yapıyor
Ölümü düşünmenin insanların kirlerinde ne gibi değişikliklere yol açtığı üzerine, geçtiğimiz 20 yılda yapılmış 200’den fazla çalışma bulunuyor.
Araştırmaların sonuçlarına göre, ölüm hakkında düşünmek - daha sıradan şeyler ve hatta diğer endişe kaynakları hakkında düşünmeye kıyasla - insanları ırkçılara karşı daha toleranslı, hayat kadınlarına karşı daha kaba, yabancı ürünleri tüketmeye daha az istekli ve hatta liberalleri daha az LGBT hakları destekçisi yapıyor.
Fakat, ölüm hakkında düşünmek insanları daha çok çocuk sahibi olmaya ve kendinden sonra çocuklarına adının verilmesi isteklerine itiyor. Başka bir deyişle, ölüm hakkında düşünmek bizi sembolik ölümsüzlükleri takip etmeye yönlendiriyor.
Peki ölümsüzlük mümkün mü?
İnsan genetik mühendisliği savunucularından Gregory Stock: "Hayatın en hüzünlü ironisi, her birimizin yegane yazgısının acımasız bir çürüme ve yok oluş olmasıdır. Ölümsüzlüğe duyduğumuz özlem, bizi genetik müdahaleler konusunda hamle yapmaya zorlamaktadır" diyor.
Bu konuda bir fütürist ve eleştirel teorisyen olan Damien Broderick ise: "Şimdi ölümün ağrısı, acısı ve kaybıyla vurgun yemiş gibiyiz. Fakat uzun vadede şuur sahibi varlıkların, kaçınılmaz bir şekilde ölüp gitmesinin, çarçabuk düzeltilebilecek geçici bir yanlışlık olacağı günler gelecek" demektedir.
İleri Hücre Teknolojisi Başkanı Michael West ise: "Hergün uzun uzun düşündüğüm şey, insanın ölümlü oluşu ve zamanla yaşlanması" diyor.
Dondurmak ölümsüzlüğe çare olacak mı?
Görüldüğü gibi bilim, ölümsüzlüğe kafayı takmış, dünyada ebedi bir hayatın hayalini kurmaktadır. İlk dondurulan kişi, Kaliforniyalı bir psikoloji profesörü olan James H. Bedford oldu. Bedford, Haziran 1967'de akciğer kanserinden öldüğünde, yeniden diriltilmek üzere dondurulup sıvı nitrojen içerisine kondu.
Kaliforniya'da 83 yaşında bir kadını dondurduklarında, şirket hakkında dava açıldı ve Harvard, Kolombiya ve Johns Hopkins Enstitüsü'ndeki bilim adamlarından gelen beyanatlarda prosedür "makul" olarak nitelendirildi. K. Eric Drexler, mahkemeye: "Tıbbın gelecekte hücreler, dokular ve organlar üretebileceğini, hasar görmüş dokuları tedavi edebileceğini ve bu teknolojik ilerlemelerin, hastalara ölüm gibi tamamen umutsuz görünen durumdan, normal sağlıklı bir hayata dönme olanağı sağlayabileceğini" yazdı.
Carneige Mellon Üniversitesi'nde Mobil Robot Laboratuvarı'nın başkanlığını yapan Hans Moravec, bir beyanat göndererek: "Gelecekte belirli hastalıklar, yaşlanma ve ölümden kaynaklanan sıkıntıların ortadan kaldırılabilme ihtimalinin önünü kapamamak için gereken şey, yalnızca mevcut teknik trendin ılımlı liberal bir anlayışla yoluna devam etmesini sağlamaktır" dedi.
Şimdiye dek, 100'lerce kişi dondurulmuş halde bulunmaktadır, 700'den fazla kişi ise sırada beklemektedir. Konuyla ilgilenen yetkililer, bu alandaki çarpıcı bir gelişmenin; iki hafta dondurulduktan sonra hayata dönen bir farenin, kendilerine yarım milyon müşteri daha kazandırabileceğini belirtmektedirler.
En geç 200 yılda uyanacaklar
American Cryonics Society yetkilisi Jim Yount, eşleriyle birlikte dondurulmak için anlaşma imzalayanlar olduğunu söyleyerek ekliyor:
"Böylece uyandıklarında yabancı bir ortama değil, tanıdığı ve sevdiği birinin olduğu ortama uyanacaklar." Walt Disney ve Tito'nun da incelemek için şirketten doküman istediklerini ancak kontrat imzalamadıklarını söyleyen Yount'a göre en çok 70-120 yıl içinde dondurulmuş insanları hayata döndürmek tıbben mümkün olacak.
Alcor'un yetkilisi D'Bora Y. Tarrant ise bu süreyi 150 - 200 yıl olarak uzatıyor. Yeniden diriltilmenin bir garantisinin olmadığını da ekleyen Tarrant, "Cryonics, pek çok hukuki problemi de beraberinde getiriyor. Çünkü dondurulmak isteyenler paralarını muhafaza etmek istiyorlar ve miras olarak devretmek istemiyorlar" diyor.
Kaynak: Jonathon Jong (December 9, 2015), Five surprising ndings about death and dying, Science Alert Retrieved on 3 January 2016 from http://www.sciencealert.com/ ve-surprising- ndings-about-death-and-dying. Bilimfili Yusuf Cem Durakcan