Yaşam Bilimleri
125 yaş son mu?
Kayıtlı tarih boyunca, insanlar binlerce yıldır daha uzun yaşamanın yolunu aradılar. Ve özellikle son bir buçuk yüzyıl falan fevkalade gelişmeler kaydettik.
Fakat, Nature dergisinde 5 Ekim 2016 günü yayınlanan bir analize göre, şimdi insan ömrünün doğal sınırına dayanmış olabiliriz.
Analizin yazarları, eğer yaşlı insanları etkileyen hastalıkları tedavi etmeye devam etsek bile, ellerindeki verilerin, tarihte bilinen en uzun yaşama sahip olmuş Fransalı bir kadın olan Jeanne Calment'i kimsenin kayda değer miktarda geçemeyeceğini gösterdiğini söylüyorlar.
Bu kadın 1997 yılında öldüğü zaman 122 yaşındaydı.
Yazarlar Xiao Dong, Brandon Milholland ve Jan Vijg'e göre asıl sorulması gereken soru, bazı canlılarda olduğu gibi en yüksek yaşam süremizin esnek olup olmadığı veya bu sınırı ifade eden biyolojik etmenlerin değişmez olup olmadığı.
Fakat yazarlar, analiz ettikleri verilerin "insan yaşam süresinin doğal bir sınırı olduğunu güçlü bir şekilde öne sürdüğünü" yazsalar da, bu durum insanlığın hiçbir zaman bu sınırı aşacak bir yol bulamayacağı anlamına gelmiyor.
Veriler neyi gösteriyor
Tezin yazarları, bu esas soruyu cevaplamak için dünya çapında 41 ülkeden topladıkları nüfus verisini çözümlediler.
Ömür beklentisi tarihsel olarak ilk önce yaklaşık yüz yıl önce şiddetli bir şekilde arttı, çünkü hayatın erken dönemlerinde meydana gelen pek çok ölümü ortadan kaldırdık.
Antibiyotiklerin, atılgan aşılama seferberliklerinin ve bebek ile anne ölüm oranlarını azaltan tedbirlerin gelmesiyle birlikte pek çok insan yaşlılığa kadar yaşabildi.
Daha sonraki yıllarda, hayatın geç dönemlerinde yavaş fakat kayda değer ilerlemeler oldu ve gitgide daha fazla yaşlı insan daha uzun süre yaşadı. Fakat yazarların yazdığına göre, bu değişimlerin 1980 civarında bir düzlüğe girdiği görüldü ve bu durum, insan yaşamında bir sınır ihtimalini gösteriyor.
Yazarlar, bu soruyu daha ileri şekilde değerlendirmek amacıyla ABD, İngiltere, Japonya ve Fransa'daki süperasırlıkların (110 yaşında veya daha yaşlı olan insanlar) ölüm oranlarını çözümlediler.
Ancak sınırlı sayıda süperasırlık bulunuyordu, yani ölüm oranları verileri kesin değildi ve bu grupta bildirilen en yüksek ölüm yaşının da 1995 civarında düzlüğe geldiği görünüyordu; Calment'in ölümünden sadece iki yıl önce.
Uzun ömürlülük için en uygun genlere sahip görünen en sağlıklı insanlar bile o süreden daha uzun yaşamamıştı. Yazarlar, herhangi bir yılda 125 yaşından fazla yaşayan birinin olmasının 10.000'de 1'den düşük ihtimal olduğunu yazıyorlar.
Sınırı geçebilir miyiz?
Pek çok yönde (ölümü yenmeye çalışan teknoloji milyarderleri veya "yaş ejderhasını öldürebileceğimize" inanmış araştırmacılar ile düşünürler içinde) şu an sorulması gereken soru, insanların sahip olabileceğimiz herhangi bir doğal sınırı aşıp aşamayacağı.
Nature çözümlemesinin yazarları, insan yaşamı üzerinde bulunan sınırların, yaşlandığımız zaman bizi öldüren hastalıklar tarafından belirlenmesinin şart olmadığını, fakat vücutlarımızın yaşamımız boyunca geliştirdiği süreçler tarafından belirlendiğini düşündüklerini yazıyorlar.
Değişmeye, büyümeye ve üreyebilmeye ihtiyacımız var, fakat bu fiziksel değişimler, yol boyunca, doğal bir sonu olan bir süreçte harekete geçiyorlar.
Bundan sonra, hücrelerimiz ve vücutlarımız devam edemiyor. Kanser ve Alzheimer gibi hastalıkları tedavi etmek bile, yaşamlarımızın son dönemlerini kesinlikle daha iyi hale getirebilecek olsa da, insanları daha uzun yaşatamayabilir.
Bu sebeple, günümüzdeki pek çok yaşlanma karşıtı araştırma, yaşam süresini geliştirmeye olduğu kadar sağlık süresi olarak adlandırılan şeyi geliştirme fikrine de odaklandı. (Yunan mitolojisindeki Titonus gibi, vücudu ve zihni çökmeye ediyorsa kim sonsuza kadar yaşamak ister ki?)
Araştırmacılar, yaşlanmanın çok daha karmaşık olduğunu ve genelde yaşamlarımıza son veren bireysel hastalıkların sadece bir yan etkisi olmaktan ziyade insanların temel biyolojisi ile iç içe geçmiş olduğunu biliyorlar. Bu durum, yaşlanmayı tedavi etme çabasının zorluğunu vurguluyor fakat aynı zamanda sorunun karmaşıklığının anlaşıldığı anlamına da geliyor.
Güney Kaliforniya Üniversitesi Uzun Ömür Enstitüsü'nün müdürü ve yaşlılık hastalıkları ile biyoloji bilimi profesörü Valter Longo, geçenlerde yaptığı bir röportajda şöyle söylüyor: "Yaşlanmayı tedavi etmek, kuşku ile karşılanan bir kavramdı sadece."
Fakat Longo şimdi, ömür uzatma bilimini nasıl daha ileriye götüreceğimizi çözme konusunda bize yardım eden araştırmalar için yeterli destek bulunabildiğine inanıyor, fakat aynı zamanda sağlık süresinin de geliştirilmesi gerektiğini kabul ediyor.
Ortalama yaşam süresini yaklaşık yüzde 10 oranında artırabildiğini düşündüğü söylediği bir beslenme düzeni geliştirmiş (ortalama yaşam süresi hâlâ yüzyıllıkların yaşam süresinden çok daha az, fakat normal bir insana göre daha uygun), fakat bu aynı zamanda insanları hayat boyunca daha sağlıklı tutabilir.
Tezin yazarlarından bir genetik ve yaşlanma araştırmacısı olan Jan Vijg, Stat News'tan Andrew Joseph ile Natalia Bronshtein'a konuşarak, bunun yaşlanmanın tüm anlaşılmazlıklarını nasıl tedavi edeceğimizi çözebileceğimiz demek olduğuna inanmadığını söylüyor: "Ne yapacaksınız? Hepsi için bir ilaç mı geliştireceksiniz?"
Ve şu anda, bunun cevabını hayal etmek zor olabilir.
Fakat 200 yıl önce, 80 yaşına kadar hayatta kalmayı hayal etmek ve insanların Mars'a insan göndermeyi planlıyor olacağı fikrini düşünmek, çoğu insan için imkansız olmuş olabilir. Vijg, Stat'e imkansız olarak düşündüğü şeyin kesinlikle değişebilecek olduğunu söylüyor.
Longo ve diğerlerini ilk başta yaşlanmayı 'çözmeye' çalışma yoluna düşürmüş olan şey, bu olağanüstü durumdu.
"Muhtemelen üzerinde çalışabileceğiniz en şahane şeydi," diyor Longo. Ve muhtemel bir cevap, sahip olabileceğimiz bu doğal sınırları bile aşmanın yollarını ortaya çıkarıldı.
Kaynak: Erzurum Teknik Üniversitesi Genaktüel Kulübü