Yaşam
Ampulün İcadı Kardiyovasküler Hastalıkları Nasıl Artırdı?
|
Edison’un ampulü icadı ile kardiyovasküler hastalıklar arasında mantıklı bir ilişki kuramadınız değil mi?
Hatta başlığı okuyan birçok kişinin aklına, belki de “Ne alaka?” gibi bir soru bile gelmiştir.
Evet, yanlış okumadınız;
Ampulün keşfinin toplumda kardiyovasküler hastalıkların görülme oranını ciddi derecede artırdığını iddia ediyorum,
Ve,
Bu yazının sonuna geldiğinizde, çok büyük ihtimalle aynı noktada buluşacağımızdan emimin.
Ampulün İcadı Kalpleri Vurdu
Başlıkta bilinçli olarak kullandığım “Edison’un Ampul İcadı” ifadesi için bir düzeltme yaparak başlamak isterim.
Ampulü Edison keşfetti demek, birçok değerli bilim adamına büyük haksızlık olur.
Bu esnada, son zamanlarda “bilim adamı” kelimesinin kullanımı için sanki cinsiyetci ve kadınları ötekileştirici veya dışlayıcı bir ifadeymiş gibi bir reaksiyon verilmeye başlandı.
Açıkçası ben, bu konuda gereğinden fazla ve çok da tutarlı olmayan bir hassasiyet gösterildiğini düşünüyorum.
Çünkü,
Dilimizdeki “adam” kelimesi, Arapça “Adm” kökünden gelmekte olup “Adem” ve “insanoğlu” anlamlarına gelmektedir. Hatta Arapça’ya da İbranice’de aynı anlama gelen “ādām” sözcüğünden geçmiştir.
Yani,
Adam birincil anlam olarak herhangi bir cinsiyete işaret etmeksizin “insan” demek.
Yine laf lafı açtı,
Aslında, yapacağımı düzeltme başka birşeydi…
Ampulün icadı denildiğinde hepimizin aklına Edison, tam adıyla Thomas Alva Edison gelir.
Oysa ki,
Çalışan ilk ampulü 1800’de Alessandro Volta icat eder,
Ancak bu keşik çok da işlevsel olamamıştır.
Volta daha çok pil ve batarya konularına yoğunlaştığı için ampul çok da fazla odağında kalmamıştır.
Volta’dan çok değil iki yıl sonra Humphrey Davy işlevsel, ancak ticari olarak kullanıma elverişli olmayan bir ampul keşfeder.
Çünkü,
Davy’nin ampulü çok çabuk sönmektedir,
Ve,
Bu nedenle talep görmemiştir.
Warren de la Ru ise 1840’da ilk verimli ampulü keşfeden mucittir,
Ancak,
Üretimde platinyum gibi çok pahalı bir malzeme kullanmak zorunda kaldığı için bu ürün de ticarileşme fırsatını yakalayamaz.
1850 yılına gelindiğinde karbonize kağıt filamentler kullanan Joseph Swan ampul ömrünü uzatmayı başarmıştır.
Lakin,
Bu sefer de ampulün çalışması için gereken vakum pompalarının çok verimsiz olması nedeniyle sonuç ürün yine başarı sağlayamaz.
Takvimler 1879’u gösterdiğinde Edison karbonize bambu filamenti kullanarak bir ampul üretir,
Ve,
Onun ampulleri artık 1200 saatten fazla yanabilmektedir.
Böylece,
Ticari başarıyı yakalayan ilk ürün olarak Edison’un keşfi kayıtlara geçer.
Ampul İcadı İle Pazar Dinamikleri Hızla Değiştiriyordu
Yeni sorum şu:
“Ampul keşfedilmeden önce, insanlar aydınlanma ve aydınlatma amacıyla ne kullanıyordu?”
Bingoo…
Evet, en yaygın kullanılan ürün mum idi!!!
Mum ve sabun, o dönem için ticari açıdan en verimli ürünler olup,
Her ikisi de hayvansal yağ kökenli ham maddeden üretilmektedir.
Böylesine çetin bir pazarda rekabetin oldukça yoğun geçtiğini tahmin etmek, hiç de zor olmasa gerek.
Aslen kayınbiraderler olan William Procter mum, James Gamble ise sabun işinde yer alıyorken 1837’de iki ayrı şirketi birleştirmek suretiyle güç birliği kararı alıyorlar.
İşte bu ortaklıkla,
Devasa cirolu bir şirket olacak P&G’nin temelleri atılmış oluyordu.
P&G ortaklığının işleri, patronların tahminlerinden bile iyi gidiyordu.
Örneğin, kuruluşlarını takiben sadece 20 yıl içerisinde 35 milyon dolardan fazla gelir beyan etmişlerdi.
Savaşlar çoğunluğa açlık, sefalet ve ölüm getiriyor olsa da,
Bu kural herkes için geçerli değildi…
Ve, bu denklem günümüzde dahi halen geçerliliğini korur!!!
ABD İç Savaşı (American Civil War) patlak verdiğinde, ordunun mum ve sabun ihalesini P&G kazanmıştır.
P&G beklentilerinin ötesinde artan talebi bir yere kadar çalışan insan gücünü ve üretim kapasitesini artırarak yönetebilirdi.
Ancak asıl kritik konu,
- Artan talebe karşılık ham madde tedariği
- Mümkün olan en yüksek hacimli stoğu yapmaktır.
P&G’nin merkezi Cincinnati idi,
Ve,
Şehir o dönemlerde en büyük domuz kesim merkezidir.
Bu nedenle,
Halk arasında Porkopolis (pork: domuz) adıyla bilinmekteydi.
Bu domuz merkezi normal koşullarda kolay ve hızlı yağ tedariği demek olsa da, İç Savaş sırasında kaynaklar beklenmedik seviyede azalmıştı.
İşte tam böylesine kritik bir ortam ve zamanda,
P&G mühendisleri kritik bir keşfe imza atarlar: HİDROJENİZASYON!!!
Bu gerek mum gerekse sabun yapımında hayvansal hammaddeye alternatif olarak, bitkisel nebati yağın kullanılabileceği anlamına geliyordu.
Tam Sorunu Çözdüm Derken...
Hammadde tedarik krizini aşacak inovatif bir yöntem bulurlar bulmasına da…
P&G için yeni bir öngörülemeyen sorun, hatta ciddi bir kriz patlak veririr…
P&G’ nin en çok satan lokomotor ürünü mumlardı,
Lakin Thomas Edison’un evlerde kullanılabilecek bir ampul keşfi ile artık mumların modası geçmiş gibi görünüyordu.
Çok kısa bir sürede korkuları gerçek oldu…
Mum aydınlanmanın temel aracı olma özelliğini hızla yitirerek sadece özel günler için kullanılan bir aksesuar haline gelmiş,
Ve,
Mum pazarı neredeyse sıfırlanmıştı…
Ampul Nasıl Oldu Da Kardiyovasküler Hastalıkları Artırdı?
Tüm bu gelişmeler karşısında P&G,
Ya havlu atacak,
Ya da ivedilikle alternatif bir çıkış yolu bulacaktı…
Ve,
P&G kendisi için en kritik, oysa insanlık için dramatik bir hamle yaptı:
Pamuk tohumu yağından mum yapmak için kullanılan hidrojenasyon yöntemi ile mumlar sofra yağına benzer beyaz bir maddeye dönüştürebiliyordu!!!
Zaten,
Mum üretiminde kullanılmak üzere çok fazla hammadde stoğu yapılmıştı.
Ürün taleplerinin neredeyse sıfırlanmasına bağlı tüketemedikleri ham madde açısından hiç sıkıntıları zaten yoktu…
Bu müthiş yağ benzeri(!) buluşa, Crisco nebati yağ adı verildi!!!
Bir gerçeği kabul etmek gerek:
Nebati yağ, topluma daha iyi bir yağ seçeneği sunmak için geliştirilen bir ürün değildir!!!
Realite şu ki,
Ampul adı verilen yeni bir aydınlanma yöntemi icat edilmişti…
Mevcut malzemenin nebati yağ olarak pazara verilmesi P&G için tedarik zinciri ve üretim bandında radikal bir değişiklik yapmaksızın,
Ticari sürdürülebilirliği sağlamak üzere zekice kurgulanmış bir hamleydi!!!
Yeni Bir Ürün Toplumsal Alışkanlıkları Hızla Değiştiriyordu
Bu yeni ürünün başarı sağlaması için insanların yüzyıllardır süregelen alışkanlıklarını,
Ve dahi,
Damak tatlarını değiştirmek gerekiyordu.
Oysa ki,
Bu hiç de o kadar kolay bir iş değildi.
Ancak,
Nebati yağın hayvansal yağın yerini alması konusunda başarı sağlamak, P&G için de var olma/olabilme mücadelesidir.
Öncelikle devasa bir bütçe ayrılır…
İlk reklam kampanyası,
Bitkisel yağları hayvansal yağlarla pişirmeye göre daha sağlıklı bir alternatif olarak tanıtmak olur,
Ve dahi,
Tereyağından daha ucuz…
P&G, tek bir cümleyle en yakın iki rakibini, domuz yağı ve tereyağını yenmişti: Sağlıklı ve Ekonomik!!!
Bir sonraki adım ise ticari olarak dahiyane bir hamleydi:
Bir yemek kitabı yayınlayıp, insanlara ücretsiz hediye etmek,
Ve,
Bu sayede neredeyse her eve girmek!!!
Adı Crisco’nun Hikayesi (The Story of Crisco) olan bu kitap aslında dönemin diğer yemek kitaplarının çoğuna benziyordu,
Ancak arada önemli bir fark vardı:
İçeriğinde yer alan 615 tarifin tamamı, ıstakozlu bisküviden sade keke kadar her şey tahmin ettiğiniz üzere lezzetli, ekonomik ve sağlıklı(!) Crisco ile hazırlanmıştır.
Crisco bir nebati yağdı,
Ve,
P&G’ nin dağa taşa yazdığı, dünyanın dört bir köşesinde insanların beynine kazıdığı çatı mesaj “Hepsi sebze! Sindirilebilir!” olmuştu…
P&G’nin ayrıca Crisco’yu Yahudi ev kadınına, tereyağı gibi olan ancak etlerle kullanılabilecek bir koşer yemeği sunmak gibi parlak bir fikri daha vardı.
Koşer yemek pişirmeyi kolaylaştırdığı için Yahudiler Crisco ve devamındaki margarinleri tüm diğer etnik gruplardan daha hızlı benimsemişlerdi.
Mesaj yine çok vurucuydu:
“İbrani Irkı, Crisco’ yu 4000 yıldır bekliyor!!!”
Yanlış Bilimsel Verilerle Desteklenen Pazarlama Kampanyası
Crisco, Birinci Dünya Savaşı sırasında yazılı basın, 1920’lerde radyo ve 1930’larda televizyon aracılı yaygın ve kitlesel reklam kampanyalarında hep öncü oldu.
Sağlıklı ve ekonomik seçenek temalı ikili pazarlama stratejisi hayvansal yağlara ustaca zarar verirken, amaç her daim Crisco’nun saflığını(!) teşvik etmekti.
1957 yılında Amerikalı fizyolog Ancel Keys, daha az hayvansal yağ yiyen kişilerde kalp hastalığının daha az görüldüğünü iddia eden bir çalışma paylaştı.
Büyük ses getiren bu paylaşım bir anda “kalp için sağlıklı diyet” tanımının da simgesi haline geldi.
Çünkü,
Ancel Keys Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler’e danışmanlık yapan son derece saygın ve güvenilir bir bilim insanıydı.
Hatta, 1961 yılında Time dergisine kapak bile olmuştu.
Kısaca simge bir isimdi.
Bu nedenle,
Ancel Keys “Hayvansal yağlar zararlıdır, bitkisel yağlardan üretilen margarin yemelisiniz” dediğinde herkes onun tavsiyelerine uydu.
Ancak bu tehlikeli öneri,
Önce ABD, ardından da tüm dünyayı çok kısa süre içerisinde trans yağların kucağına itti!!!
Böylece 1911’de P&G şirketinin açtığı yolun ikinci aşamasını da Ancel Keys, hatalı değerlendirilmiş yedi ülke çalışması ve yanlış yönlendirmesiyle tamamlamış oldu.
Hikayenin geri kalan kısmını ve toplumun ödediği bedeli zaten biliyorsunuz,
Ancak tek bir cümle ile özetlemem gerekirse:
Ancel Keys’ in paylaşımından kırk yıl sonra Harvard School of Public Health’in hesaplamasına göre Keys’in hatasının her yıl 250 bin kişinin, yani toplamda 10 milyon kişinin ölümüne yol açtığı sonucuna varıldı!!!
Son Not:
Kelime köken konusu ilgimi çektiği için bu yazıyı hazırlarken “margarin” sözcüğünün etimolojisini araştırdım.
Fransızca “margarine” sözcüğü “oléomargarine” yani “margarik asitten elde edilen yapay tereyağı” sözcüğünün kısaltmasıdır.
Bu tanım ilk defa 1869’da Fransız kimyager Hippolyte Mège-Mouriés tarafından kullanılmış.
Bu sözcük Fransızca “acide margarique” yani “inci şeklindeki kristalleri olan bir yağ asidi” deyiminden, o da Eski Yunanca “margarítēs” “inci” sözcüğünden türetilmiştir.
Bu kelime Aramice/Süryanice aynı anlama gelen “margānīthā” ile eş kökenlidir.
Makale: cuneytyardimci.blog