Yaşam Bilimleri
Biyolojik bir robot değilsiniz
Nörobilim alanında altın çağı yaşıyoruz ve devletin büyük desteğiyle neredeyse her ay beyin ile ilgili yeni bulgular ortaya çıkıyor. Beynin her bölgesinin, zihnimizi kullandığımız her şeyle ilişkilendirilmesi çok yakında gerçekleşebilir. Fakat genellikle heyecan verici sınırlar oluştuğundan, ulaşılan sonuçların abartılması eğilimi vardır.
Nörobilim söz konusu olduğunda, altından kalkılamayacak iş çok fazla. Çünkü beyin araştırmacıları çok yanlış yönlendirilmiş sonuçlar için dört bir yandan kanıtlar toplamaya devam ediyor. Tüm bunlar, özü itibarıyla beyin hücrelerinin kimyasal ve elektriksel aktivitesinin içine sıkışmış bir şekilde, beyin aktivitelerinin tutsakları olduğumuz fikri etrafında dönüyor.
Bu etkinlik tamamen deterministik yasaları takip ettiğinden, aynı şeyi yaptığımızı takip etmelidir. En son yapılan “biyoloji kaderdir” yönteminde, beynimiz bizleri biyolojik robotlara dönüştürdü.
Bu durumun uç noktadaki bir açıklaması, geçtiğimiz günlerde New York Times’da ortaya çıktı; California San Francisco Üniversitesi eski nöroloji şefi Robert A. Burton, şiddetle karşı çıkan bir bitirişle şunları yazıyor: “. . . Özgür irade deneyiminin ve bilinçli rasyonel düşünmenin ikisinin de biyolojik olarak oluşturulmuş ilüzyonlardan oluştuğu sonucundan uzak durmak zor.” Bu yeni bir fikir değil, ancak başkalarının bu konuyu diline dolaması herhangi bir geçerlilik eklemez.
Görünüşe göre, Dr. Burton, yazısını yazmak için “bilinçli rasyonel düşünmeyi” kullanmalıydı ki böyle bir şey açık olarak var olsun. Kendi düşüncesinin tamamen bir ilüzyon olduğunu söylemek için bir ilüzyona güvendi. Bu durumda kendiyle tamamen ters düştü. Biyolojik bir robotun beynindeki devreler ne kadar karmaşık olursa olsun, Shakespeare’in, Mozart’ın ve Rembrandt’ın çıktısını üretebileceği muammalı görünüyorsa, bunun nedeni hiçbir robotun bu çıktıyı üretmemesidir – bunu yapan insan aklıdır.
Nörobilimcileri biyolojik robot tezinden uzak tutmak zordur, çünkü büyük çoğunluk ispatlanmamış
bir varsayım konusunda birlik olmakta; “beyin zihni üretir”. Burton, yazısında, düşüncelerin nereden geldiğine dair hiç kimsenin hiçbir fikri olmadığını itiraf ediyor. Ancak nereden gelmedikleri konusunda bizi inandırmak için devam ediyor, “zihin”. Beyin herşeydir; zihin sadece onun ilgi çeken yan ürünlerinden biridir.
Bu enstrümantalite – araç olma yanılgısıdır. Tıpkı müzikal enstrümanlar müzik ürettiği için onların besteyi de yaptıklarını söylemekle aynıdır. Bir piyano rag müzik bestelemez, ve beynin düşünce ürettiğine dair hiçbir kanıt yoktur.
Kesin olarak söyleyebileceğimiz tek şey, beyindeki fiziksel aktivitenin zihinsel aktivite ile karşılıklı kesin bir ilişki sağlamasıdır. Burton’un bulgularına göre, beynin iğrenme veya empati ile ilişkili bölgelerini elektrikle uyarırsanız, insanlar bu duyguları deneyimler. Gerçi daha önce, Kanadalı beyin cerrahı Wilder Penfield, beyin ameliyatı geçiren hastaların motor korteksini uyarmıştı. Örneğin, kol kaslarını harekete geçirmeden sorumlu nöronların uyarılması sonucunda hastanın kolu otomatik olarak yukarı kalkar.
Bununla birlikte, beyin üzerindeki zihnin büyük bir savunucusu olan Penfield, bilinci yerinde olan hastalara kollarını kaldırıp kaldırmadıklarını soracak kadar zeki idi. Cevap hep hayırdı. Bunun yerine, hastalar “Kolum yukarı uçtu” gibi bir şey söyledi. Bu, hepimizin özgürce seçtiği eylemleri, otonom tepkilerden ayırdığını göstermek için yeterlidir. Bu konuda kandırılamazsınız. Hiç bir zaman “Ağzım biraz yiyecek yedi” ya da “Elim keman çalmak istiyor” demeyiz. Nörobilimdeki karmaşık bulgular yalnızca enstrümantal-araçsaldır.
Müziğin müzik aletleri olmadan çalınamayacağının eşdeğerini bize söylüyorlar. Tempoyu, hareketleri, ifadeleri, melodiyi ve harmoniyi düşündüğünüzde, piyano neredeyse sonsuz nota desenine sahiptir. Bu aktivite, müziğin fiziksel bağıntısıdır, müziğin kendisi değildir. Aynı şekilde, beynin sahip olduğu neredeyse sonsuz sayıdaki modeller de düşünmüyor.
Nörobilim, bize düşüncelerin nereden geldiğini söyleyinceye kadar, bir beyin hücresinin elektrokimyasal ateşlemesi ile öznel deneyim arasında bağlantı kuruluncaya kadar, zihin ile beynin nasıl ilişkili olduğu hakkında hiçbir şey söylenemez.
İlişkileri bütüncül olmalıdır. Nörobilimin yaptığı gibi, beynin zihni ürettiği ya da tam tersi şekilde zihnin beyni ürettiği konusunda ısrar edilmemelidir. Aralarında hiçbir neden-sonuç ilişkisi yoktur. Bunlar eş zamanlı olgudurlar. Bir düşünce zihinsel ve fiziksel alana anında kaydedilir.
Bunların her ikisi nereden geldi? Tek bir kaynak olan bilincin kendisinden. Aslında, beyin ve zihin, daha derin bir gerçekliğin iki halidir, öyle ki, bilinç, nihai gerçek olan tek “şeydir“. Bununla birlikte şu an, önceden belirlenmiş bir mekanik kukla beyin olduğumuz kavramı, tamamen bilim kurgudur.
Yıllar önce birisi, beyni anlamak, uzay gözlem kubbesine futbol kurallarını belirlemek için stetoskop koymak gibidir, şeklinde bir şaka yapmıştı.
Çeşitli beyin uzmanlarının şakayı ciddiye aldığı gerçeği, hem beynin hem de zihnin yanlış anlaşıldığını göstermektedir.
Çeviren: Gültekin METİN
Kaynak: huffingtonpost.com