Yaşam Bilimleri
Titreşim Tıbbı : Biyorezonans
Biyorezonans, ‘’biyo’’ yani canlı ve ’’rezonans’’ yani titreşim kelimelerinden köken almaktadır. Bir başka deyişle ‘‘canlı sistemlerdeki biyolojik moleküllerin sempatik rezonansı’’ olarak ifade edilebilir.
Madde, genel olarak sıkıştırılmış enerji veya enerjinin tezahürü olarak tarif edilmektedir. Fiziksel bedenimizin de alan ve enerjiden oluştuğu günümüzde iyi bilinmektedir. Bu enerji vücudu oluşturan moleküller ve atomların elektron yükleriyle biyoelektrik alanı oluşturur. Geleneksel Çin Tıbbında, Akupunktur, Ayurvedik Tıpta olduğu gibi çeşitli kültürlerde bu enerji ve alanların organizma içindeki hareketi yani biyorezonansı açıklanmaya çalışılmıştır. Biyo zik çalışmaları da tüm sistemlerde olduğu gibi canlı hücrelerin de elektrik alana sahip olduğu ve tüm organizmaya nüfuz ettiğini göstermektedir.
Rezonans enerjinin tüm kinetik formlarının frekans salınımlarına özgü bir titreşimdir. Gitarın bir teline vurulduğunda sadece belirli bir frekansta titreşir ve bu özel frekans bir hareketi başlatır ve yanındaki diğer tellerde aynı frekansta titreşmeye başlarlar. Bu nedenle rezonans bir gitar telinden diğerine frekansı iletebilir, iletişim kurabilir ve bilgi iletebilir. Sempatik rezonans ilkesi, eğer iki benzer nesne varsa ve biri titreşiyorsa, tam temas halinde olmasalar bile, diğeri de titreşmeye başlar. Günlük hayatta iki nesne arasındaki titreşimi birçok yerde gözlemlemekteyiz. Bir sanatçının sahnede bir diapozon ile oluşturduğu bir ses dalgası camı kırabilir, bir opera sanatçısı sesi ile kadehi kırabilir veya belirli bir frekanstaki sesle çığ düşebilir, köprüler yıkılabilir.
Biyomekanik rezonansmolekül, hücre veya dokunun benzer küçük bir ritmik uyarıyla periyodik uyarımı sonucu daha büyük boyuttaki titreşimleri üretebilecek şekilde tasarlanmıştır. Biyo zik uzmanları vücudu birbirine bağlı biyo-enerjik bir organizma olarak görmektedirler. Tüm nükleer parçacıkların aynı zamanda dalga formuna da sahiptir yani çift doğası vardır. Atomaltı parçacıklar, elektron, proton ve fotonlar hem parçacık hem de dalga biçimi olmak üzere iki forma sahiptir.
Dalga formundaki tüm atom altı parçacıklar sürekli ve sonsuz, farklı oran ve frekanslarda titreşirler. Süperpozedirler ve aynı zamanda birbirleriyle iletişim halindedirler. Bu tıpkı bir network ağı gibi kendi vücudumuz da dâhil olmak üzere evrenimizin tüm yapı taşları arasındaki bilgi aktarımını sağlar. Organizmadaki tüm yaşamsal süreçler elektromanyetik salınımlarla kontrol edilir ve etkilenir. Bu elektromanyetik salınımlar biyokimyasal süreçlere üstünlük gösterir ve onları kontrol ederler.
Hücrelerimiz de bu atom altı enerji dengesine bağlıdır. Hücreler ışık fotonlarının kuantum paketlerini, biyo- fotonları alabilir, depolayıp yayabilirler. Elektronlar, fotonları emer ve yayarlar bu nedenle elektronca çok zengin olan DNA biyofotonlar için iyi bir saklama alanıdır. Biyofotonlar özgün frekanslarındaki titreşimleriyle belirli gen lokuslarını rezonansa girerek aktifleştirebildikleri gibi hücreler arası iletişimde de rol oynarlar. Belirli hücre grupları ve organlar belirli bir frekans aralığında titreşirler.
Hastalık organizmadaki biyokimyasal akışın bozulması olarak düşünüldüğünde, bunu kontroleden veya etkileyen vücuttaki elektromanyetik salınımların düzeni için bir bozukluk olarak kabul edilebilir. Bu bozulma enerji ve titreşim düzeyinde olup iç ve dış faktörlerden etkilenir. Fiziksel süreçler enerji transferini ve biyoenerjik bilgi akışını şekillendirmektedir. Dr. Stuard Hameroff, insan hücresinin hücre zarının yapısal olarak aktif olduğu halde çözünen ve yeniden görünen, gizemli ve ritmik olarak hareket eden mikrotubullerin biyorezonatörler olarak düşünülmesini önermiştir.
(Stephan Lindsteadt, ND ve Jorge Liamas, MD 2002). Kuantum seviyesi insan organizması içinde en üst düzeyde tutarlılığa sahip olduğundan hastalıkların hücresel düzeyde kuantum perspekti nin bozulması sonucu ortaya çıktığı düşünülebilir.
Vücuttaki başlıca yapısal ve işlevsel alanlar bağ dokuları ve içindeki hücrelerdir. Hücreler, çekirdek ve mitokondri içinde genetik materyal yani DNA içerir. Kristaller ise canlı madde yani bağ dokunun hâkim yapısal komponentidir. X Ray difraksiyon gibi kristalogra k teknikler sinir lifleri, hücre membranı, kas ve bağ dokunun yapısal incelemesinde önemli yer tutar. Kristaller tüm vücutta yaygın olarak önemli titreşim özelliğine sahiptir. İnsan vücudu da elektromanyetik dalgaları alabilen ve iletebilen elektromanyetik bir alandır. Her türlü salınım insan vücudunda olumlu olumsuz etkilere neden olmaktadır. Hücre doku ve organlar her biri kendine özgü salınıma sahiptir ve bu salınımlar vücudun toplam salınım spektrumunu oluşturur. Hastalık halinde enfeksiyonlar,
toksik yüklenmeler, alerjiler, bazen de skar yani nedbe dokusu bırakan yaralanmalar, elektromanyetik etkilenmeler nedeniyle hasta organlardavücuttaki titreşim görüntüsünde bozulmalara neden olurlar.
Allerjenler, kimyasallar ve enfeksiyöz ajanların vücutta rezonansa girip etki yarattığı gibi tedavi edici bir uyarı da vücutla etkileşime girerek amaçlanan doğrultuda etki göstermesi mümkündür. Nitekim 6 yaşındaki bir poliklinik hastası odasında televizyon seyrederken annesinin mutfakta hazırladığı mercimek çorbası kokusunu alınca anjiyo ödem gelişmiş ve daha sonra evde hazırlanmış kuru baklagillerin haşlanmış örnekleri kullanılarak acil şartlarında yapılan deri testiyle mercimek alerjisi tespit edilmişti. Biyorezonans tüm biyokimyasal işlemlerde elektron alışverişlerini sağlar.
Rezonant frekanslar hücre boyunca membranlar, bipolar su molekülleri, protein zincirleri, elektrolitler üzerinden geçerler. Elektromanyetik biyolojik bir bilgi biyorezonans ile alınabilir ve aktarılabilir. Homeopatinin mucidi Samuel Hahnemann zehir etkisi olan bir maddeyi içinde madde tespit edilemeyecek kadar çok sulandırarak aynı zehrin tedavisi için kullanılabileceği, hatta çalkalandığı takdirde çok daha etkili olabileceği hipotezini geliştirmiştir.
Yukarıdaki tüm bu biyorezonans veya biyoenformasyon modelleri tartışılmaya başlamadan çok daha önceleri 4000 yıldan fazla bir geçmişe sahip olan akupunktur tedavileri Cizvit misyonerleri tarafından Avrupa’ya tanıtılmıştır. Paul Nogier tarafından akupunktur meridyenlerinin farklı frekanslara sahip olduğu ve özellikle kulak akupunktur noktalarına uygulanacak yedi farklı frekans aralığının tedavi edici etkisini göstermiştir. Alman hekim Reinhold Voll ise 1960’lı yıllarda noktalar ve organ bağlantılarına ek olarak, diş organ bağlantılarını, ilave meridyen ve noktaları bulmuştur. Akupunktur noktalarının enerji potansiyellerini ve bu potansiyel dalgalanmalardaki değişiklikleri ölçme tekniklerini geliştirmiştir. Bu metot günümüzde hala EAV yani ‘‘Electroacupuncture According to Voll’’ olarak bilinmektedir. Elektro akupunktur dışındaki bir diğer buluşu ise ‘‘İmmateryal’’ ilaç testidir. Dr. Voll’un öğrencisi olan Dr. Morell ve mühendis Rasche daha sonra elektromanyetik titreşim enformasyonları ile tedavi yapan bir cihaz geliştirmişlerdir.
Bu icat son yıllarda daha çok dikkat çeken kuantum tedavi, biyoenformasyon tedavisi gibi farklı adlarla bilinen ve piyasada yüze yakın farklı marka adıyla bulunan biyorezonans metodunun temelini oluşturmuştur. Aynı yıllarda Kore’de Bong Han Kim tarafından akupunktur kanallarının ziksel olarak da varlığı özel boyama ve histopatolojik incelemeler ile gösterilmiştir. 2000’li yıllardan sonra yeniden canlanan araştırmalar sonucunda bu kanalların salınma hareketi ve muhtemelen elektron ve biyofoton transferi yaptığıyla ilgili düşünceler ortaya atılmıştır.
Bu cihazların çalışma prensibi vücut ve organ spesi k elektromanyetik titreşim bilgilerinin algılanması ve modüle edilmesi temeline dayanır. Cihaza giren titreşimler sağlıklı ve patolojik olarak iki farklı şekilde algılanır. Bu titreşimler ya daha da güçlendirilerek ya da invert yani ters titreşim haline getirilerek vücuda geri verilir. Bazen de hiç modüle edilmeden geri verilebilir. Alternatif bir tedavi metodu kullanılacaksa bile detaylı bir klasik tıp teşhisi önemli ve vazgeçilemez bir unsurdur. Geçmişten bu güne tüm detaylarıyla dikkatli alınan bir hasta öyküsü, doğru bir zik muayene gereklidir. Ne var ki klasik yöntemlerde de tecrübe veya koşullarla ilgili başarısızlıklar söz konusu olabilmektedir.
Biyo ziksel test metodları, bize klasik tıp yöntemleri ile konulan bir teşhisin sınırları dışına çıkarak, kök nedenler ve kötüleşme nedenlerine ilişkin değerli ipuçlarını keşfetme imkânı verir. İnflamatuar bağırsak hastalıklarının temelinde besin intoleransı, parazit, bakteri, virüs ve mantar enfeksiyonları veya kimyasalların rol oynayabileceği dikkate alınırsa tedaviye büyük katkı sağlayabilir. Bu tür yüklerin biyo ziksel tedavisi genelde hastanın hastalık seyrinde hissedilebilir bir düzelme sağlar. Klasik tıp teşhisinde olduğu gibi burada da test neticesinin kalitesi hekimin eğitim yeterliliği ve tecrübesiyle yakından ilişkilidir.
En çok kullanılan biyo ziksel muayene yöntemleri; Dr. Voll’e göre Elektro akupunktur, Kinesiyolojik kas testi, nabız teşhisi, tenzör rezonans testi (bir radyestezi yöntemidir) ve klasik tıpta da gittikçe yaygınlaşan elektro dermal tarama yöntemleridir. Elektro dermal testlerde vücudun elektrik iletkenliğini ölçmek için bir Wheat stone köprüsü devresi kullanır. Cihaz hastaya bağlıdır, alerjen veya nosod içeren metalik bir elektrot devreyi tamamlar.
Elektro akupunktur testini doğru değerlendirebilmek için akupunktur noktalarını iyi bilmek; nabız teşhisini yapabilmek için nabız değişikliklerine neden olabilecek sebepleri ayırt edebilmek; ki ne siyolojik değerlendirmeyi yapabilmek için ise nörolojik muayene usullerini ve kas gücünü değiştirebilecek ve değerlendirmeyi bozabilecek faktörleri dikkate almak gerekir. Biyo ziksel testlerdeki bir başka sıkıntı ise, akciğer ve kalp dinleme bulguları veya nabız ve tansiyon ölçümlerinde olduğu gibi verilerde çeşitli nedenlerden kaynaklanan sapmaların olabilmesidir. Doğru bir şekilde test edilen ve uygulanan biyorezonans yöntemi ile birçok akut ve kronik hastalığın semptomları düzeltilebilir. Buna en güzel örnek, İslamov ve ekibinin romatoid artritli hastalarda yaptığı ve son yıllarda en çok ilgi çeken matrix biyokimyasının başrol oyuncuları olan antioksidan kapasite parametreleri üzerindeki olumlu değişikliklerdir.
Işınsal yüklerin, nedbe dokusu ve yara izlerinin, enfeksiyonların vücutta oluşturduğu ‘‘blokaj’’ olarak adlandırılan tedaviyi engelleyen etkileri, organ ve meridyen fonksiyonlarının dengesizlikleri olumlu yönde desteklenebilir. Biyorezonans ile ilgili olarak alerjik durumlar başta olmak üzere, spor hekimliğinde, ağrı tedavisinde, bağışıklık sistemi ve hormon sistemi dengesizliklerinde, kronik toksin yüklenmesinde ve daha birçok durumda uygulayıcılar tarafından pozitif tecrübeler bildirilmiştir.
Herkesin sorunlarını çözecek bir tıbbi yöntem henüz dünyada yoktur. Her birey birbirinden farklıdır. Fiziksel, ruhsal ve sosyal çevreler de hastalıkların gelişiminde etkilidir. Dolayısıyla sosyal çevreden kaynaklanan sorunlar, ağır ruhsal travmalar, eksik organlar, genetik hastalıklar gibi birçok durum biyorezonans ile düzeltilemez. Biyorezonans genellikle klasik tıbbi tedaviler ile birlikte yürütülmektedir. Biyorezonans hastalıkların semptomlarını ha fleten, iyileşme için destek olabilen bir teşhis ve tedavi yöntemidir. Sonuç olarak biyorezonans hastalıklarda destekleyici bir tedavi olarak uygulanabilen ve üzerinde daha çok bilimsel araştırma yapılması ve geliştirilmesi gereken bir yöntemdir.
Referanslar:
Fundamentals of Electroacupuncture Accordingto Voll, H. Leonhardt, S 13-14 JürgenHennecke, (2012) Bioresonance:a new view of medicine ,
Peter Schumacher,(2005) Biophysical Theraphy of Allergies,
Popp FA. On the Coherence of Ultra-Weak Photon Emission from Living Tissues. Kilmister EW (ed). Frolich H. (1968)Long Range Coherence and Energy Storage in Biological System. Int J Quantum Chem. 2: 641-649.
Brugemann H. Ed. (1990)Bioresonance and Multiresonance Therapy: A New Therapy in
the Ultra ne BioenergyRange. Vol 1. Haug International. Brussels (tr Robert E Williams). Schmidt P. Bioresonance According to Paul Schmidt (Heimes, ed). Translated into English. 2007.
Voll R. The phenomenon of Medicine testingin EAV Amer. J. Acupuncture, Vol. 18, No 2,1980: April-June.
Boucsein W, Schaefer F. and Neijenhuisen H.Continuous recordings of impedance andphase angle during electrodermal reactionsand the locus of impedance change. Psychophysiology, Vol. 26, No 3, 1989; 369-376
Nienhaus J and Galle M.(2006) Placebo- Controlled Study of the Effects of a Standardized MORA Bioresonance Therapy on Functional Gastrointestinal Complaints. Forsch Komplementarmed. 13(1): 28-34.
Islamov BI, Balabanova RM et al.(2002) Effect of Bioresonance Therapy on Antioxidant System
in Lymphocytes in patients with rheumatoid arthritis. Bull Exp Biol Med.134(3): 248-50.
Morris A. Complementary and Alternative Allergy Tests: A Confusing Array of Controversial Tests That Purport to Outperform Conventional Tests. http://www.allergy-clinic.co.uk/controversial_ allergy_tests.htm
Kwang-Sup Soh; Kyung A. Kang; David K. Harrison (4 November 2011). The Primo Vascular System: Its Role in Cancer and Regeneration